KESK’te Yeni Yönetim Ve Mücadelenin Başarısı Üzerine / Özgür Müftüoğlu

KESK’te yeni yönetim ve mücadelenin başarısı üzerine! - Özgür Müftüoğlu (Evrensel) 

Tarihsel olarak sendikalar, sınıfsal ayrışmanın mekanı olan iş yerlerinde kapitalist üretim sisteminin ortaya çıkarttığı sorunlara karşı mücadele etmek üzere emekçilerin örgütlendiği bir yapı olarak ortaya çıkmıştır. Ancak taleplerin sadece iş yerinde işverene karşı mücadeleyle elde edilemeyeceğinin anlaşılmasıyla birlikte sermaye sınıfıyla bütünlüklü bir mücadeleye girişmek gerektiği düşüncesine ulaşılmıştır. Böylece sendikalar, iş yerlerindeki örgütlenmelerini daha üst düzeyde birleştirmiş ve mücadeleyi iş kolu, bölge, ulusal ve uluslararası düzeydeki federatif ve konfederatif örgütlenmeler altında yürütmüşlerdir. Sendikal mücadele sonucunda elde edilmiş kazanımlar da büyük ölçüde bu üst düzeyli mücadelelerin sonucunda gerçekleşmiştir.

Türkiye’de 1980 sonrasında 2821 ve 2822 sayılı Yasalarla getirilen düzenlemeler sendikaların konfederatif bir üst yapılanma içerisinde örgütlenmesine yol açmıştır. 2001 tarihli 4688 sayılı Kamu Çalışan Sendikaları Kanunu’nda da yine aynı üst örgütlenme biçimine yol açacak düzenlemeler yapılmıştır. Böylece iş kolu düzeyinde örgütlenen sendikalar, iş yerlerinde iş yeri sendika temsilcilikleri, il ya da bölgelerde sendika şubeleriyle alt yapılanmasını gerçekleştirirken; ulusal düzeyde kurulu konfederasyonların çatısı altında da üst yapılanmasını gerçekleştirmektedir.

Türkiye’de özellikle 1980 sonrasında emekçi kesimlerin çalışma standartları ve sosyal haklarına yönelen yoğun saldırılar, neoliberal yapısal uyum programları çerçevesinde gerçekleştirilmiş ve siyasi iktidarlar tarafından uygulamaya konulmuştur. Emekçilere yönelik saldırıların siyasi iktidarlar eliyle devlet mekanizması tarafından gerçekleştirilmesi, bu saldırılara karşı ancak ulusal düzeyde örgütlenmelerle mücadele edilebileceği gerçeğini de beraberinde getirmiştir. Bu nedenle de konfederasyonların sınıf mücadelesindeki rolü son derece önemli hale gelmiştir. Ancak halen faaliyette bulunan işçi konfederasyonları içinde en eski ve en çok üyeye sahip olan Türk İş, kurulduğu 1952 yılından bu yana emekçilerin haklarını korumaktan çok kapitalist devletin ve dolayısıyla sermayenin çıkarlarının savunucusu olmuştur. Bugün ikinci en fazla üyeye sahip işçi konfederasyonu olan Hak-İş ise siyasal İslam’a yakın ideolojisini emekçilerin haklarını savunmanın önünde tutmuş ve bu ideolojiye yakın siyasi iktidarların güdümünde kalmıştır. 1980 öncesinin efsane örgütü DİSK ise yeniden faaliyete geçtiği 1992 yılından sonra benimsediği “uzlaşmacı” sendikal anlayışının sonucu olarak, emekçilerin haklarını savunmak konusunda üzerine düşeni yerine getirememiştir.

1989 Bahar Eylemleriyle yükselen kamu emekçi hareketi 1995 yılında konfederatif bir üst yapılanma içine girmiş ve KESK, ilk kamu emekçi sendikaları konfederasyonu olarak Türkiye sendikalar tarihinde yerini almıştır. KESK, son yıllara kadar, mücadeleci tabanıyla emekçilerin haklarına yönelen saldırılara karşı toplumsal muhalefetin öncülüğünü yapmış bu nedenle de siyasi iktidarlar tarafından sürekli olarak baskı altında tutulmaya çalışılmıştır. Üzerindeki baskılar ve bunun yanı sıra kendi iç çekişmelerinin de etkisiyle KESK, özellikle 2008 kriziyle yoğunlaşan saldırılar karşısında kendisinden beklenen mücadeleyi yürütememiştir. Kamu hizmetlerinde piyasalaşmanın ve kamu emekçilerinin çalışma ve sosyal haklarında yaşanan kayıpların giderek arttığı bir dönemde KESK’in içinde bulunduğu bu durum KESK sendikaları ve bu sendikalara üye emekçiler arasında da sendikal mücadele konusunda umutsuzluğa ve karamsarlığa yol açmıştır.

8 Ocakta yapılan Olağanüstü Genel Kurul tam da bu karamsarlığın derinleştiği bir süreçte gerçekleşmiştir. Genel Kurul gerçekleştirilirken o salonda bulunmadığım için oradaki havayı doğrudan izleyemedim. Ama Genel Kurulun yapıldığı zaman dilimi içinde torba yasayı ve sendikal mücadelenin durumunu konuşmak üzere bulunduğum Antakya’da, Mersin’de kamu emekçilerinin KESK’e ve Olağanüstü Genel Kurula dair tepkilerini izleme olanağı buldum. Bu izlenimlerden çıkarttığım sonuç olarak şunu söyleyebilirim: Genel Kurul’dan çıkan yeni yönetim mücadelenin yeniden yükseltilmesi konusunda bir fırsat olarak görülmektedir. Ancak bunun gerçekleşmesi yani KESK yönetiminin örgüte yeni bir dinamizm kazandırabilmesi konusunda endişeler de mevcuttur. Bu endişelerin başında da KESK’i oluşturan siyasi yapıların iç çekişmelerini devam ettirmeleri ve 6 ay sonra gerçekleştirilecek Olağan Genel Kurul’a yönelik hesaplarla yeni yönetimin aktif çalışmalarda bulunmasının engellenmesi gelmektedir. Bir diğer endişe de yeni yönetimin görevine uyum sağlama sürecinde konfederasyonun pasif kalmasıdır.

KESK, mevcut konfederasyonlar içerisinde emekçilerin haklarını savunma iradesini ve gücünü gösterebilecek tek örgüttür. Saldırıların en yoğun olduğu bir süreçte KESK’in de işlevsiz kalması emekçi kesimlerin büyük kayıplara uğramasına neden olacaktır. Bu süreçte KESK’ten beklenen; en hızlı biçimde kendi örgütünü yeniden harekete geçirecek birlik ve mücadeleyi sağlamasıdır. Öte yandan diğer konfederasyonları, sendikaları ve örgütlenememiş tüm emekçi kesimleri de mücadele içerisine çekebilmesidir. KESK’in yeni yönetiminin bu zorlu görevi yerine getirebilmesi, her şeyden önce KESK içinden gelecek desteğe bağlıdır. Endişe edildiği gibi küçük hesaplar üzerinden yönetime desteğin esirgenmesi veya bu önemli sorumluluğun yerine getirilmesinde engelleyici bir tavır alınması hem KESK’e hem de emekçilere yapılmış büyük bir ihanet olarak algılanacaktır(!)
Sözün özü: İçinde bulunduğumuz süreçte Türkiye’de emek mücadelesinde halen umut vaat eden konfederatif tek sendikal yapı olan KESK’in yönetimi, üstlendiği bu zorlu görevde başarılı olmak zorundadır. Başta KESK üyeleri olmak üzere Türkiye’de emekten yana olduğunu iddia eden herkesin de KESK’in doğru bir mücadele perspektifi geliştirmesi ve bu mücadelede başarıya ulaşmasına katkı sağlama sorumluluğu vardır (!)
 (Evrensel) 

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Migros Satılıyor Migros Kime Satılıyor

Simon Ne Demek Simonlar

4857 Sayılı İş Kanunu Kimleri Kapsar