Futbolun Unutulmaz "Sol Açığı" Metin Kurt



TÜRK FUTBOLUNUN UNUTULMAZ SOL’AÇIĞI: METİN KURT

Oturanlardan soldan ikinci Fatih Terim, en sağdaki isim ise Metin Kurt.

Türkiye’nin en iyi futbolcusu kimdir derseniz insanın aklına birçok isim gelir. Belki bir çırpıda onlarca aday sayıveririz. Fakat Türkiye’nin gelmiş geçmiş en özel futbolcularından biri kimdir diye sorarsanız, benim aklıma ilk olarak hep Metin Kurt gelir. Peki Galatasaray’da bir dönemin unutulmaz oyuncularından biri olan Metin Kurt’u bu denli özel kılan nedir? Pasları, frikikleri mi, kondisyonu mu, golleri mi, evet belki onlar da var, ama onu esas özel kılan yeşil sahalardaki örgütlülük, hak arama ve devrimci mücadelesidir.
Metin Kurt, Türkiye’de Futbolcular Sendikasını kurmaya çalışan, yeşil sahalarda hakkını arama mücadelesini vermiş ilk isim. Geçmişten bugüne sağın egemen olduğu bir arena oldu Türkiye’de futbol. Futbolcular, kulüpler, yönetimler politikacılarla, mafyayla içiçe oldu hep. Milliyetçilik, ırkçılık yeşil sahalarda tekrar tekrar üretildi, belki de en azgın haliyle ortaya çıktı. Tribünler ırkçı, sağcı hezayanların adresi oldu. Dinci tarikatlarla yakın olan futbolcular el üstünde tutuldu, bu ülke futbolu Milli Takım kampında takımla birlikte namaza gitmedi diye dışlanan futbolcuları bile gördü. Kısacası solun çok da esamesinin okunmadığı bir alan oldu Türkiye’de futbol.

Galatasaray Spor Kulübü’nün efsane futbolcularından Metin Kurt, futbolcuların sendikalaşmasının gereğine inanan ve de bu amaç için mücadele etmiş ilk oyuncuydu Türkiye’de. 1948 yılında İstanbul’da dünyaya gelen Kurt, Alibeyköy’de başladığı futbol macerasına Adalet Spor, Altay ve PTT kulüplerinde oynayarak devam etti. Çizgide oynayan Metin Kurt bu mevkideki başarılı futboluyla kısa sürede adını duyurdu ve Galatasaray Spor Kulübü’ne transfer oldu. İngiliz Hoca Brian Birch’in takımın başına geçmesiyle Galatasaray o yıllarda çok başarılı bir dönem geçiriyordu. Metin Kurt da bu dönem kadronun vazgeçilmezlerinden biri olmuştu. Diğer yandan Kurt farklıydı, farkını gösteriyordu futbol dünyasında. Okuyordu, sorguluyordu, tartışıyordu. Meslektaşları gazinolardan çıkmazken o daha çok entellektüel çevrelerin içine girmiş, orada düşünceleri şekillenmeye başlamıştı. Türkiye’de sporcu kimliğini, sporun emek boyutunu da sorguluyordu. Edindiği birikimler ve dönemin ağır şartlarının onda yarattığı bu hoşnutsuzluk Metin Kurt’ un kafasında bir fikir doğuruyordu. Bu “Futbolcular Sendikası” fikri idi. Bir fikir olarak ilk defa ortaya attığında, hem futbolcu arkadaşlarından hem de tribünlerden destek görmüştü. Ama ne zaman bunu hayata geçirmek için adım attı, işte her şey o zaman başlıyordu esas.

Sendikal mücadeleye başlayınca spor hayatı başka bir yöne doğru evrilmişti ya da evriltirmişti. İlk zamanlar ona destek verenler adımları atmaya başlayınca mücadelesinde onu yalnız bırakıyordu. Basın ona çok destek vermeyecekti. Basın patronları o dönem de şimdi olduğu gibi kulüp yöneticileriyle sıkı fıkıydılar. Metin Kurt’a yer vermek sayfalarında, Galatasaray yönetimiyle ters düşmek demek olacaktı. Kurt, bu duruma tepki göstermek amacıyla 1974’te oynanan İtalya-Türkiye milli maçı öncesi basını kınadığı bir bildiri hazırlıyor ve bu bildiriyi tüm takım arkadaşlarına imzalatıyordu. Aslında bu bildiri Metin için kariyerinin sonunun başlangıcı olacaktı. Artık iyice dışlanmıştı Galatasaray yönetimince ve spor dünyası içinde. Galatasaray’dan Kayserispor’a gönderildi. Fakat Kurt için bu olayın asıl üzüntü verici yanı sadece kendisinin kovulması değil, sendika girişimine katılmadıkları halde sırf kendisiyle arkadaşlık ettikleri için aynı akıbeti paylaşan beş arkadaşı olmuştu. O yıllarda yavaş yavaş oluşmaya başlayan endüstriyel futbolun yediği ilk isim Kurt oluyordu.

Kurt sonraki yıllarda aktif futboldan uzaklaştı fakat futbol dünyasının içinde alternatif bir tarafta yer almaya devam etti. Kafasındaki sendika fikrini uygulamak 12 Eylül rejimiyle birlikte iyice zorlaşsa da, düşündüklerini savunmaya devam etti. Evrensel Gazetesi’nde spor yazarlığı yaptı. Turgay Kurultay ve Veysel Atayman ile birlikte “Arenada Show: Modern Sporun Dünü ve Bugünü” isimli bir kitaba da imza attı. Endüstiryel futbola karşı olan forzalivorno gibi oluşumların panellerine katıldı. “Sportmence” isimli dergiyi çıkardı, sonra bu derginin yayınına yıllarca ara verildikten sonra Ekim 2008’de tekrar yayınlandı. İlk sayıda konulardan biri de Türkiye’nin en muhalif taraftar grubu Çarşı idi.

Metin Kurt, sporu bir emek batakhanesi olarak tanımlıyor. Şöyle diyor bir konuşmasında: “Bizler futbolu bir oyun olduğu için sever ve oynardık. Artık futbol para, son model arabalar ve güzel mankenler için oynanıyor. Futbolu oyun olarak severiz ancak bugün kullanılış şekliyle sevmemiz kendi kalemize gol atmak anlamındadır. Devrimciler hiçbir zaman spora karşı olmadı. Sporun içinde her zaman yer aldılar ama her zaman yanlış tarafta yer aldılar. Futbolda bizlerin boşalttığı alanları başkaları doldurdu. Futbolu bir uyuşturucu haline getiren sistem yerine futbolun kendisini mahkum ettik. Hayatın içinde kim çoksa tribünlerde de o çok olacaktır. Endüstriyel futbola karşıysak ona su taşıyan değirmende su damlası olmamalıyız."

Kurt’un lakabı 'Çizgi Metin'di. Mayıs 2003’ te yayınlanan bir röportajında bunu şöyle açıklıyor Kurt: "Halka en yakın yer neresi? Çizgi. Ben de çizgide beklerdim. Antrenör ve idarecilerin olduğu tarafta oynamayı sevmiyorum. Kapalinin önünde oynamamak için bir devre sağ açık, bir devre de sol açık oynardım."

Bir diğer alıntı da Sportmence Dergisi için yazdığı bir yazıdan: “Sportmence onuncu köyü arıyor. Doğru sözü kıymet verip savunanlar; bu yüzden dokuz köyden kovulanlar, yılmadan onuncu köyü arayanlar; sportmence sizin sesiniz, sözünüzdür. selam sizlere, selam dostlara. Spor kılıflı bu bataklığı biz yaratmadık, ama biz kurutacağız. sivrisineklerden bir gün mutlaka kurtulacağız. Yazanlar, çizenler, eli kalem tutanlar; düşüncesini midesinin sansüründen geçirmeyenler, yüreğinde iyilik, doğruluk, güzellik meşalesi sönmeyenler... bulamadıysak eğer sizleri, siz bulun bizleri... yitirecek zamanımız yoktur, gün naz değil, görev günüdür. Sporda söylenemeyen ne varsa biz söyleyeceğiz. caymayız, caydıramazlar. sapmayız, saptıramazlar. yürüyoruz doğru bildiğimiz yolda, alnımız açık, başımız yukarda”

Siyasi görüşlerine katılırsınız ve katılmazsınız ama Kurt’un futbolda örgütlülük için verdiği mücadelenin anlamı bugün de hala geçerli. O güne göre futbolcuların emeği daha çok sömürülüyor. Futbol günümüzde giderek daha acımasız bir ticaret alanına dönüşüyor. Sportmenlik ruhu ölüyor. Futbolcular bir köle gibi alınıp satılıyor. Bunun en son örneğini geçtiğimiz haftalarda yaşamadık mı. Beşiktaş, Yusuf Şimsek

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Migros Satılıyor Migros Kime Satılıyor

Simon Ne Demek Simonlar

İKTİDAR İÇİN DEĞİŞİM