Spor İş Kanunu Spor İşçileri İş Kanunu


Spor Alanında Çalışanların İş ve Sosyal Güvenlik Hukuku ile Olan İlişkileri-Huku

1-)GİRİŞ:
Günümüzde sporun gittikçe yaygınlaşması ve değişik alanlar da çalışan insanların ilgi duyduğu bir uğraş haline dönüşmesi, sporun gerçekten önemli bir olgu olduğunu göstermektedir. Her ne kadar başlangıçta sporun bir oyun ve işten uzaklaşma aracı olarak ortaya çıktığı kabul edilse de, bugün gerek ekonomik gerek siyasi gerek uluslararası barış ve gerekse de hukuki yönden farklı bir nitelik kazanmıştır. Bu anlam da spor, çok yönlü etkileri olan toplumsal bir kurum haline gelmiştir . Bu anlamda sporun hukukla olan ilişkisi diğer toplumsal kurumların hukukla olan ilişkisinden farklı değildir ve spor, doğrudan doğruya hukukun düzenleme alanına girmektedir. Özellikle futbol başta olmak üzere, diğer spor dallarının hem kulüpler hem de medya bakımından önemli bir kazanç kaynağı oluşturduğu gözden uzak tutulmamalıdır. Spor kulüplerinin şirketleşmeleri de sporun doğrudan doğruya kazanç elde edilebilen bir faaliyet haline geldiğinin en önemli göstergesidir. Yani günümüzde spor faaliyeti artık bir meslek haline gelmiştir .

Yukarı da anlatılan nedenlerden dolayı spor alanında çalışanların iş ve sosyal güvenlik hukuku bakımından konumlarını tespit etmek artık çok daha büyük bir önem taşımaktadır. Bu bağlam da spor hukuku alanında çalışanların durumlarını hem bireysel iş hukuku, hem sendikalar kanunu ve toplu iş sözleşmesi grev ve lokavt kanunu ve ayrıca sosyal güvenlik mevzuatı çerçevesinde değerlendireceğim. Böylece mesela sendika kurma veya kurulmuş olan bir sendikaya üye olabilme gibi anayasal haklardan ya da iş kanununun kapsamına girenlere sağlanan kıdem tazminatı, yıllık ücretli izin gibi önemli haklardan yararlanıp yararlanamayacaklarını tespit edebileceğiz.

Burada dolayısıyla spor alanında çalışanları özel hukuk ile bağlantılı kıldık gerçekten de sporun süjelerine baktığımızda gerek gerçek kişileri oluşturan mesela sporcular, teknik direktörler ya da tüzel kişlerini oluşturan mesela kulüpler, federasyonlar hepsi özel hukuk sujeleridir. Öyle ki mesela spor kulüpleri karşımıza hem dernek tüzel kişiliği ile çıkabileceği gibi şirket tüzel kişiliği ile de çıkabilmektedir .

2-)BİREYSEL İŞ HUKUKU BAKIMINDAN DEĞERLENDİRİLMELERİ:
Spor hukukunun bir tanımını yapacak olursak sporcular ile kulüpler, kulüpler ile kulüpler, kulüpler ile federasyonlar veya sporun diğer süjeleri arasında ortaya çıkan problemlerin çözümüne spor ruhuna uygun hukukun genel ilkeleriyle bağdaşır çözümler bulan bir disiplindir . Bu tanımdan anlaşılacağı üzere sporda gerçek kişileri oluşturan ve bu nitelikleri itibariyle de hem spor hukukunun içerisinde yer alan ve hem de geniş anlamdaki iş hukuku ile ilgili olan bir çalışan grubu vardır ki bunların başında sporcular, teknik direktörler, antrenörler, kulüp yöneticileri, hakemler vs. gelmektedir. İşte belirtmiş olduğumuz başlık altında yeri geldikçe bu alanda çalışanların hangi hukuksal düzenlemeye tabi olacaklarını belirteceğim.

Burada ise şu hususa değinmek gerekmektedir ki; bireysel iş hukukunu; iş yerlerinde işçilerin işçilerle ve işçilerin işverenlerle ilişkilerini düzenleyen bir hukuk dalı şeklinde kısaca tanımlayabiliriz . Dolayısıyla iş kanununun kapsamına işçileri aldığı yukarıda belirtmiş olduğumuz tanımdan da anlaşılmaktadır. İşçi sıfatının kazanılması iş akdinin varlığına dayandığından, herşeyden önce ortada tarafların serbest iradeleri ile kabul edilmiş bir sözleşme ilişkisinin bulunması zorunludur . İşçi kavramını ise emeğini işverene veya onun müşterilerine sunan karşılığında ücret alan kişi olarak tanımlayabiliriz. Taraflar arasında sürekli borç doğuran bir sözleşme olan hizmet akdine bağlı çalışma ile işçi-işveren ilişkisi doğmaktadır . İlke olarak iş yasamız hizmet sözleşmesi ile çalışan herkese uygulanmaktadır. Ancak hizmet sözleşmesi ile çalışmasına ve sigortalı olmasına veya sendikaya üye olabilmesine karşın, bazı çalışanlar yine de yasanın kapsamı dışında bırakılmışlardır . Spor alanında çalışanların durumlarını şimdi aşağıdaki başlıklar altında ele alacağız.

A-)Sporcuların İş Kanunu Karşısında Durumları:
Sporcu dediğimizde aklımıza spor olayını gerçekleştiren sporun kurallarına göre hareket ederek yetenek ve çalışmaları ile rakiplerini yenmeye çalışan kişiler aklımıza gelmektedir . İşte sporcuların 4857 sayılı İş Kanunu kapsamında ne konumda bulunduklarına bakacak olursak 4. maddesine bakmamız gerekmektedir. 4. madde İş Kanununun kapsamına girmeyenleri göstermektedir. Belirli mesleklerde çalışanları veya belirli işleri meslek edinmiş olanları kapsam dışında bırakmış olduğunu görmekteyiz. Sadece Türk Hukukunda değil yabancı hukuklarda da istinaların kabulü yoluna gidilmiş olduğunu görmekteyiz. Mesela; Amerikan Hukukunda bağımsız müteahhitler, ev işlerinde çalışan hizmetçiler, tarım işçileri ulusal iş ilişkileri kanununun kapsamı dışında bırakılmışlardır . Bizim İş Kanunumuzun m.4/g. bendinde bu kanunun uygulanmayacağı belirtilmiştir. Ancak şuna dikkat edilmelidir ki spor işleri faaliyet çeşidi olarak İş Kanununun uygulama alanı içindedir. Bunula birlikte sadece sporcular İş Kanununun uygulama alanı dışındadır .

Türk sporu amatörlük ve profesyonellik temel ayrımı üzerine kurulmuştur. Amatör sporcular amatör ruhu içerisinde sporu yalnızca spor yapmak için faaliyet gösteren kişilerdir. Yani amaçları meslek edinmek veyahutta sürekli bir gelir elde etmek değildir . İş Kanunundaki ilgili hüküm ise kulüp tüzel kişiliğine iş sözleşmesi ile bağlı bulunan profesyonel sporculara ilişkindir . Şöyle ki; Profesyonel sporcu, belli bir ücret karşılığında spor yaparken, belirli veya belirsiz bir süreyle kulübünün hizmetinde çalışma yükümlülüğü altına girmektedir. Kulübüne olan bu hiyerarşik bağlılığı sebebiyle profesyonel sporcu, spor yaptığı sırada kulübün talimatına bağlı olmakta ve kulüp tarafından özel hayatı da dahil olmak üzere sürekli olarak denetlenmektedir. Bütün bunların yanında profesyonel sporcu kulübüne sadakat ve itaatle yükümlü olduğu gibi kulüp de sporcunun sağlığını korumakla yükümlüdür. Profesyonel sporcu ile kulüp arasındaki bu hak ve yükümlülükler dikkate alındığında, profesyonel sporcu ile kulüp arasındaki ilişkinin bir hizmet akdi olduğu ortaya çıkmaktadır . Bu nedenle aslında İş Kanununun kapsamı içerisine girebileceklerken yapmış oldukları işin özelliğinden dolayı kapsama alınmadıklarından kural olarak Borçlar Kanunundaki hizmet akdine ilişkin 313 vd. maddelere tabi olacaklardır. Ancak 17.6.1992 tarihli ve 3813 sayılı Türkiye Futbol Federasyonu Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanuna dayanılarak çıkarılan Profesyonel Futbol Talimatı, profesyonel futbolcu ile spor kulübü arasındaki iş ilişkilerini düzenleyen özel hükümler getirmiş bulunmaktadır . Bu talimatta profesyonel futbolcular ile kulüpler arasında yapılacak sözleşmelerin şartları belirlenmiş, sözleşmelerin süresi, sözleşmelerin yapılma zamanı, her iki taraf için sözleşmeden doğan vecibeler, sözleşmelerin hangi şartlarla feshedilebileceği, sporcuların kulüplerinden ayrılarak başka bir kulübe geçmeleri gibi hususlar ayrıntılı olarak düzenlenmiştir. Ayrıca benzer şekilde diğer spor federasyonlarıda Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü tarafından çıkarılan yönetmelik ile aldıkları yetki çerçevesinde, kulüp ile profesyonel sporcular arasındaki ilişkileri düzenleyen talimatlar çıkarmaktadırlar. Bu bakımdan profesyonel sporcular yaptıkları spor dalına göre ilgili federasyonların o spor dalının ihtiyaçlarını göz önüne alarak yaptıkları düzenlemelere tabi tutulmuşlardır. Sporcuların İş Kanunu kapsamı dışında bırakılarak, federasyonların yaptıkları düzenlemelere tabi kılınmalarının uygun olduğu söylenebilir. Ancak kulüp ile profesyonel sporcu arasındaki ilişkileri düzenleyen bu talimatlarda bir hüküm bulunmadığı takdirde, Borçlar Kanunu’ nun hizmet akdine ilişkin hükümlerinin uygulama alanı bulacağını ifade etmek gerekir .

Ayrıca yukarıda belirttiğimiz üzere amatör sporcuların da durumlarını belirtmemiz gerekmektedir. Amatör sporcular sporu meslek edinmek için veya sürekli bir gelir edinmek için yapmadıklarından dolayı onların açısından iş sözleşmesinin varlığı düşünülemeyecektir. Bu nedenle doğal olarak İş Kanununun kapsamına girmeleri gibi bir tartışma da olmayacaktır. Ancak bazı kamu kurum ve kuruluşlarının kulüplerinde amatör olarak sportif faaliyetlerde bulunan kişiler hizmet akdiyle başka ünitelerde çalışıyor gösterilmektedir. Bu durumda olanlarda İş Kanunu kapsamında sayılmalıdır .

Bu arada şu husus da önem arz etmektedir ki; İş Kanunu m.4/g anlamında sporcu kabul edilenler tüm hizmetleri böyle geçmişse İş Kanunundan ve bu anlamda yıllık ücretli izin vs. gibi işçilik haklarından yoksun kalacaklardır. Ancak işçinin şu anki iş ilişkisi İş Kanununa tabi olduğu taktirde onun kıdeme bağlı haklarında örneğin yıllık ücretli izine hak kazanma (bekleme süresi ve toplam hizmet süresi) bakımından onun, İş Kanunu dışında fakat işçilikte geçirdiği süre de dikkate alınacaktır(İK.m.54/1) . Örneğin; profesyonel sporcu tüzel kişiliği bulunan bir spor kulübünde hizmet akdi ile çalışırken, sonradan gene aynı spor kulübü(ilgili maddenin uygulanabilmesi için aynı işverenin yanında sürelerin geçmesi gerekmektedir) ile antrenörlük anlaşması yapacak olursa, bu durumda aşağıda da belirteceğim üzere antrenörler İş Kanununun kapsamına dahil kabul edildiklerinden m.54/1 gereğince yıllık ücretli izine hak kazanma bakımından sporcu olarak geçirmiş olduğu sürelerde göz önüne alınacaktır.

Bu belirtmiş olduklarımızı destekler nitelikte Yargıtay da sporcular ile kulüpler arasındaki ilşikisinin hizmet akdine dayandığı yönünde karar vermiştir. Yargıtayın vermiş olduğu bu kararın da gerekçesi olarak hizmet akdinin süresi ister belirli olsun, isterse belirli olmasın işgücünü sunan kimse ile bunu kabul eyleyen kimse ya da kimselerin irade bildirimlerinin birleşmesinden oluşmakta olduğunu ve ‘zaman’ ve ‘bağımlılık’ unsurları, bu sözleşmenin ayırıcı özellikleri olarak belirmekte olduğunu belirtmiştir. Ayrıca şu hususu da eklemiştir ki hizmet akdinin varlığı yönünden yasa, karşı tarafa sunulan iş gücünün mutlaka bedensel bir nitelik taşımasını aramamaktadır, işgücünün düşünsel, bilimsel ya da artistik bir nitelik göstermesi de mümkündür. Bundan ötürü, önemli olan faaliyetin türü değil, hukuksal bir değer taşıması ve yabancı bir gereksinmenin giderilmesine yönelmesidir. Tüm bu açıklamalardan dolayı da profesyonel sporcular ile kulüpleri arasındaki ilişki belirgin olarak hizmet akdine dayanmaktadır. Ancak bu kararın verildiği tarihten sonra federasyonlar çıkardıkları talimatlar ile hizmet akdinin unsurları etkileyen düzenlemeler yapmaya başlamışlardır. Bu nedenle de bu kararı yorumlarken daha önceden de belirttiğimiz üzere artık bu talimatlar da hüküm bulunmayan hallerde hizmet akdinin hükümlerinin uygulanacağı sonucuna varmamız gerekmektedir.

B-)Teknik Direktörler ve Antrenörler ile Spor Alanında Çalışan Diğer Kişilerin İş Kanunu Karşısındaki Durumları:

Spor alanında çalışanların sayısı gün geçtikçe artmaktadır. Bunda artık sporun bir endüstri alanına dönüşmesi de büyük bir rol oynamıştır. Bu alanda çalışanlar dediğimiz de sporcuların dışında aklımıza başlıca teknik direktörler, antrenörler gelmektedir. Ancak bunların yanın da masörü, malzemecisi ve spor kulüplerinde diğer çalışan kesim de bulunmaktadır. Bu gruba girenlerin durumlarına bakacak olursak İş Kanunundaki istisna hükmü sadece sporculara ilişkindir. Yukarıda da belirtmiş olduğumuz üzere İş Kanunu spor işlerini faaliyet çeşidi olarak kanunun kapsamı dışında bırakmamıştır. Dolayısıyla burada bir çıkarımda bulunacak olursak sporcular dışında kalan diğer çalışanların (teknik direktör, müstahdem, doktor, vs.) hizmet akdi ile çalışmaları durumunda bu kanunun kapsamı dahilinde kabul edilecekleri sonucu çıkmaktadır. Bu nedenle de İş Kanununun tüm hükümlerine tabi olmaları gerekmektedir.

Konuyu biraz daha açmamız gerekirse mesela teknik direktörler sporcuyu, takım sporlarında çalıştırdığı takımı yapılacak karşılaşmada ne tür bir çalışma planı (taktik) gerçekleştireceği, oyuncu veya oyuncuların karşılaşmalarda nasıl bir görev yapacağını belirleyen, takımda kimlerin kadroda bulunacağını tespit eden en yetkili kişidir. Antrenmanlarda sporcuların çalışmalarını ve durumlarını gözlemleyen ve bu kişilerin antrenman performanslarını dikkate alarak karşılaşmalarda kimin oynayacağını belirleyen kişi olup aynı zamanda sporcuların oyun bilgilerini ve mücadele şekillerini daha önceden belirlenen taktiklere uygun gerçekleştiren kişidir. Ayrıca karşılaşma sırasında takımın oyun planlarında önemli kararlar alarak oyunun kazanılmasını sağlamaktadır. Antrenörler ise, sporculara spor kurallarını ve taktiklerini öğreten onları karşılaşmalara hazırlayan, sporcuların kabiliyetlerini keşfederek, onları karşılaşmalarda belirli mücadele şekillerine hazırlayan ve yapılarına uygun bir disiplin geliştiren kişilerdir. Teknik direktörlerin yardımcılarıdır. Bundan ötürü bu tanımlardan da çıkarılacağı üzere sporcular ile teknik direktörler ve antrenörlerin faaliyetleri arasında fark ortaya çıkmaktadır. Spor faaliyetini yerine getiren kişi sporcu iken; teknik direktör ve antrenör sporu şahsen ifa eden kişi olmayıp verdiği emir ve talimatlarla faaliyetin çerçevesini belirlemektedir. Bundan ötürü İş Kanununda belirtilen işveren vekili sıfatını taşımaktadır . İşveren vekili İş Kanunumuzun 2. maddesinin 4. fıkrasında işveren adına hareket eden ve işin, işyerinin ve işletmenin yönetiminde görev alan kimse olarak tanımlanmıştır. İşveren vekili ve işveren arasında ki ilişki iş akdine dayandığından, işveren vekili hukuki açıdan çift görünümlü bir nitelik taşır. Şöyle ki işveren vekili, işverene karşı işçi, işçilere karşı ise işveren sıfatını taşımaktadır. Ancak böyle bir nitelik taşıması sonucunda bir takım tartışmaları engellemek için İş Kanunu m.2/5’e göre işveren vekili sıfatının, işçilere tanınan hak ve yükümlülükleri ortadan kaldırmayacağı açıkça belirtilmiştir. Bundan ötürü İş Kanununda işçiler için getirilmiş tüm haklardan yararlanacağı gibi işçiler için öngörülen yükümlülüklerlede karşı karşıyadır .

Ayrıca teknik direktörler ile antrenörler bakımından sporcularda söz konusu olduğu gibi amatörlük ve profesyonellik ayrımı yapılmamaktadır. Burada önemli olan bu kişilerin bağımlılık ilişkisi içerisinde ücret karşılığında iş görmeleridir. Yani iş akdine bağlı olarak çalışmalarıdır .

Yalnız Yargıtay bir türlü teknik direktörler ile antrenörlerin İş Kanununa tabi olup olmayacağı konusunda istikrarlı kararlar verememektedir. Kimi zaman bu gruptaki kişileri kapsama dahil ederken kimi zaman ise daha önceki vermiş olduğu kararların zıttı yönünde sonuçlara varmaktadır. Şöyle ki; 9. HD.’nin 11.06.1997 tarih ve E.6542/K.11529 sayılı kararında davalı kulübün işyerinde basketbol teknik direktörü olarak çalışan davalıyı yaptığı işin niteliği itibariyle sporcu kavramı ve kapsamı içinde düşündüğünden İş Kanununun kapsamına dahil etmemiştir. Buna ek olarak gene 9.HD.’si 15.09.1992 tarih ve E.2858/K.10152 sayılı kararında da bir futbol kulübünde teknik direktör olarak çalışan kişiyi İş Kanunu kapsamına dahil etmemiştir. Ancak verilen karşı oy yazısında teknik direktör ve antrenörlerin öğretici ve eğitici oldukları ve bu kişilerin belli bir kursu tamamladıktan sonra söz konusu görevi yapmak üzere belge aldıkları belirtildikten sonra kulüp ile bu kişiler arasındaki sözleşmenin adının da futbol federasyonu başkanlığının teknik çalıştırıcı sözleşmesi olduğuna dikkat çekilmiştir. Ayrıca kulüp ile teknik direktör arasındaki sözleşme hizmet sözleşmesidir ve İş Yasasının kapsamının dışına sadece sporcular çıkarıldığı için yasa ile öngörülen istisnaların daha fazla genişletilmemesi gerektiği ve bu konumda çalışan kişilerin İş Kanunu hükümlerinden yararlanması gerektiği belirtilmiştir. Karşı oy yazısının bu açıklığı karşısında katılmamak mümkün değildir. Nitekim bence Yargıtay da ne yapacağına karar verememiş olsa gerek ki, 9. HD.’nin 21.01.1991 tarih ve E.9492/K.305 sayılı kararında bir profesyonel futbol kulübündeki antrenörü sporcu saymamış ve bu itibarla İş Kanunu ve dolayısıyla kıdem tazminatından yararlanacağına karar vermiştir. Ayrıca Yargıtay’ın 08.12.2003 tarih ve E.2003/19877 ve K.2003/20178 sayılı kararında ise, İş Yasasının 5. maddesi ile sporcuların kanun kapsamı dışında bırakılmış olduğu; antrenörlerin hizmet akdi ile çalıştığı ve işverenle antrenör arasında çıkan uyuşmazlıkta görevli mahkemenin İş Mahkemesi olduğu oyçokluğu ile kabul edilmiştir.

Yargıtayın bu nitelikte ki çelişkili kararlarına daha pek çok örnek verilebilir ancak bu konuda Yargıtayın durumunun kesin olmamasından dolayı ilk derece mahkemelerininde tereddüt içinde kaldığı görülmektedir . Ancak bana göre Yargıtayın teknik direktör ve antrenörleri kapsam dışında bıraktığı kararları (burada bu konumda bulunanları sporcu olarak kabul ediyor) yapılan işin faaliyeti nedeniyle doğru değildir. Burada olması gereken yukarıda da belirttiğimiz üzere bu kişileri sporcuların dışında kabul etmek suretiyle İş Kanununun sağlamış olduğu imkanlardan yararlanmalarını mümkün kılmaktır.

C-)Hakemlerin İş Kanunu Karşısındaki Durumlarının Değerlendirilmesi:
Hakemlerin durumuna da kısaca değinmemiz gerekirse öncelikle hakemliğin ne olduğunu belirtmemiz gerekmektedir. Hakem Spor karşılaşmalarını uluslararası kurallara uygun olarak yetki ve otoritesiyle yöneten kişidir. Lisanslı spor hakemleri, Merkez Hakem Kurulunun emriyle; organize edilen çeşitli müsabakalarda bulundukları klasmanlara göre orta ve yan hakem olarak görev alırlar. Ayrıca okullar arası spor karşılaşmaları ve diğer özel kulüpler arası karşılaşmalarda da görev alabilirler . Ancak İş ve İşçi Bulma Kurumunun meslekler bölümünde spor hakemi olabilmek için kişinin geçimini sağlayabileceği bir mesleği olduğunu ispat etmesi gerektiği belirtilmektedir; bundan da hakemlik mesleğinin bir hobi veya yan bir iş gibi düşünülmesi gerektiği sonucu çıkmaktadır. Bu nedenle de profesyonel olarak kabul edilmememektedir. Halbuki spor alanında masörden, doktora kadar herkes profesyonel olarak çalışmaktadırlar. Bunula birlikte iyi bir hakem bazen çoğu meslek sahibi insanın kazancının ortalamasından çok daha fazla alabilmektedir. Örneğin; Almanya, İngiltere, İtalya, İspanya ve Fransa gibi ülkelerde kariyerli hakemlerin maç başına aldıkları ücretler 3-5 bin dolar civarındadır. 2002 Dünya Kupası’na katılan hakemler de FIFA’dan ortalama 20 bin dolar almışlardır. Türkiye’de ise Futbol Federasyonu’nun talimatına göre, 2005-06 sezonunda Süper Lig’de görev alan bir hakeme 1.008 YTL ödenmiştir. Ancak Türkiye’de profesyonel hakem ihtiyacı 600 kişi civarındadır. Bu sayının azlığı dolayısıyla porfesyonel hakem yetiştirilmesi için okul açma gibi bir ihtiyaç ise mevcut bulunmamaktadır. Nitekim FİFA’da da hakemlik mesleği tam profesyonel değil yarı profesyonel bir iş olarak nitelendirilmiştir. Kişilerin bu işi 45 yaşına kadar yapabilmeleri ve ondan sonra hangi iş ile uğraşacakları gibi sorunların var olmasından dolayı günümüzde hobi olarak yapılmaya devam etmektedir .

Burada sonraki konularda ele alacağımız bir durumdan hareket etmek istiyorum. Şöyle ki; hakemler sosyal sigortalardan yararlanamamaktadırlar . Halbuki sosyal sigortalardan yararlanabilmeleri için bir hizmet akdi ile bir veya birkaç işverenin yanında çalışıyor olmaları gerekmektedir. Ancak şu anki uygulama gereğince hakemler bundan yararlanamadıklarına göre merkez hakem kurulu ile hakemler arasındaki ilişki farklı bir şekilde algılanması gerekmektedir. Ayrıca hakemlerin istifa etmeleri, hakemliğe ara vermeleri, denetlenmeleri veya hakem olabilme şartları gibi hususlar, Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğünün Merkez Danışma Kurulunca hakem yönetmeliği adı altındaki düzenlemeler ile ve Futbol açısından ise daha farklı bir şekilde hazırlanmış olan 20 Şubat 1997 tarih ve 22911 sayılı resmi gazetede yayımlanmış olan Merkez Hakem Kuruluna ilişkin talimatta da İş Kanununda bulunan örneğin istifaya, işçinin hangi hallerde olabileceğine ilişkin hükümler ayrıca düzenlenmiştir. Zaten pek çok insan da bu işi yaparken ayrıca bir de başka işle uğraşmaktadırlar. Bundan ötürü yapılan bu işi İş Kanunu kapsamına dahil etmemiz olanaklı görülmemektedir. Burada kişilerin yapmış oldukları asıl iş olarak tabir edeceğimiz iş bakımından konumlarına bakmamız gerekmektedir. Örneğin; kişi aynı zamanda hem avukatlık yapıp hem de hakemlik yapabilir. Bu bakımdan kişi serbest avukat olarak çalışıyorsa İş Kanununun kapsamı dahilinde işçi olarak kabul edilmesi mümkün olamayacak ancak yanında sekreter vs. çalıştırıyorsa bu durumda işveren olarak kabul edilebilecektir. Ancak kişi bir fabrika da müdürlük görevini yerine getirirken aynı zamanda gene hobi olarak bu işi de yapabilir ve çalıştığı kurumda işveren ile olan ilişkisi iş akdine dayanacağından İş Kanunu çerçevesinde işçi olarak kabul edilebilecektir.

3-)TOPLU İŞ HUKUKU BAKIMINDAN DEĞERLENDİRİLMELERİ:
Toplu İş hukuku, işçi veya işverenlerden en az birisinin örgütlenmiş olduğu durumları düzenleyen hukuk dalıdır. İşçi veya işverenlerin sendika kurmaları, örgütlenmeleri, birbirleriyle karşı karşıya gelmeleri, sendikalarla olan ilişkileri, bu konular dolayısıyla devletle olan ilişkileri, toplu görüşmeler, endüstri ilişkileri, toplu iş sözleşmeleri, grev-lokavt kavramları, toplu iş hukukunun alanını oluşturur .

Bu tanımdan da anlaşılacağı üzere toplu iş hukukuda kendi içinde ikiye ayrılmaktadır. Sendikalara ilişkin hukuk kuralları ‘Sendikalar Hukuku’nu, toplu iş sözleşmesi, grev ve lokavta ilişkin hukuk kuralları ise ‘Toplu İş Sözleşmesi, Grev ve Lokavt Hukuku’nu oluşturmaktadır .

Anayasa da, çalışanların ve işverenlerin, üyelerinin çalışma ilişkilerinde ekonomik ve sosyal hak ve menfaatlerini korumak ve geliştirmek için, önceden, izin almaksızın, sendikalar ve üst kuruluşlar kurma hakkına sahip bulundukları hükmüne yer verilmiştir(m.51/1) . 03.10.2001 gün ve 4709 sayılı yasa ile yapılan değişiklik sonrası Anayasamıza çalışanlar kavramı girmiş bulunmaktadır, bunun sonucunda yalnızca işçilere değil çalışanların tümüne sendika kurma hakkı verilmiştir. Böylece sendika özgürlüğünden yararlananların kapsamı genişlemiştir . Aslında böyle bir değişikliğin yapılmasında ki ana amaç ise memurların da bir takım sendikal haklardan yararlanmalarını mümkün kılmaktır. Ayrıca Anayasanın ‘Toplu İş Sözleşmesi’ başlığı altındaki 53. maddesi, işçilerin ve işverenlerin, karşılıklı olarak ekonomik ve sosyal durumlarını ve çalışma koşullarını düzenlemek amacıyla toplu iş sözleşmesi yapma hakkına sahip olduklarını belirtilmektedir .

Ülkemizde sportif faaliyetlere bakıldığında başta futbol olmak üzere sektörün hızla büyüdüğü ve sporun sadece amatör bir uğraş olmaktan çıkarak, endüstrileştiği görülmektedir. Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü’nün internet sayfasındaki bilgiler esas alındığında toplam lisanslı sporcu sayısı yaklaşık olarak bir buçuk milyondur, toplam kulüp sayısı ise 5987’dir. Futbol’da ise Türkiye genelinde 179 profesyonel kulüp mevcut olup, bu branşta 5.500 profesyonel lisanslı futbolcu bulunmaktadır. futbol sektörünün 350-400 milyon dolarlık bir mali büyüklüğe ulaştığı tahmin edilmektedir. Spor işverenlerinde yaşanan kurumsallaşmaya karşılık, bunların çalışanları olan sporcuların yeterince korumaya sahip olmadığı, işverenler karşısında çok az sayıda pazarlık gücü olan popüler sporcu hariç pazarlığın çalışanlar aleyhine işlediği bilinen bir gerçektir. Geneli itibariyle bir değerlendirme yapıldığı taktirde sporcuların vahşi kapitalizm döneminin şartlarına mahkum edildiği görülmektedir . Bu bağlamda spor alanında çalışanların ki sadece bu konuda sporcuları anlamamak gerekmektedir, yukarıda da belirtmiş olduğumuz üzere tüm çalışanları kastetmekteyim, toplu iş hukukundan yararlanıp yararlanamayacaklarını belirlemek için ilgili kanunlar açısından kapsama alınıp alınmadıklarına bakmak gerekmektedir.

A-)Sendikalar Hukuku Bakımından Spor Alanında Çalışanların Durumlarının Değerlendirilmesi:
Sendikalar Kanununa bakacak olursak işçiler ve işverenler tarafınadan kurulan mesleki örgütlerin, kuruluş, etkinlik ve denetlenmesini genel olarak düzenlemektedir. Ancak 2821 sayılı yasa yalnızca sendika ve konfederasyonların düzenlenmesini yapmıştır. Bundan ötürü federasyon vs. gibi mesleki örgütler veya dernekler bu yasanın kapsamı dışındadır . Buradan da Sendikalar Kanunu kapsamında işçi olarak kabul edilenlerin kimler olduğuna bakacak olursak 2. maddeye gitmemiz gerekmektedir. Buna göre işçi, hizmet akdine dayanarak çalışanlara denilmektedir. Hizmet akdine dayanarak çalışan kimselerin, T.C. Emekli Sandığı Kanununa tabi olması da işçi olmalarına engel teşkil etmez. Böylece sendika haklarından yararlanacak olan işçi kavramının sınırları oldukça geniş tutulmuş, sadece iş kanunlarına (İş Kanunu, Basın İş Kanunu, Deniz İş Kanunu) göre işçi sayılanlar değil, aynı zamanda Borçlar Kanununa göre hizmet akdiyle çalışanlar da sendikal haklardan yararlandırılmıştır. Bu durum karşısında İş Kanunu kapsamı dışında kalmakla beraber Borçlar Kanununa göre hizmet akdiyle çalışan kişilerin örneğin profesyonel sporcuların bu kanun kapsamında işçi sayılarak sendika kurma ve sendikaya üye olma haklarına sahip oldukları kuşkusuzdur . Zaten bu alanda çalışan mesela teknik direktör ve antrenörlerin ve diğer çalışanların İş Kanununa tabi olarak çalıştıklarından ve işçi sıfatına haiz olduklarından sendika kurabilme ve sendikaya üye olabilme haklarının var olduğu konusunda şüphe yoktur.

Sendikaların örgütlenme biçimi bakımından iki yol öngörülebilmektedir. Bu da meslek sendikacılığı ve endüstri(işkolu) sendikacılığıdır. Meslek sendikacılığı çalıştıkları işyeri veya endüstri koluna bakılmaksızın aynı ya da benzer meslekten olan kişilerin birleşerek sendikalaşmasını ifade etmektedir. Buna karşılık endüstri(işkolu) sendikaları sadece belirli bir işyeri ve orada çalışan işçilerle sınırlı olarak kurulabilmektedirler. 2821 sayılı Sendikalar Kanunu m.3 açıkca örgütlenme biçimi olarak işçi ve işveren sendikalarının bir işkolunda, örgütlenme alanı olarakta Türkiye çapında faaliyette bulunmak amacı ile o işkolunda çalışan işçi ve işverenler tarafından kurulacağını öngörmüş bulunmaktadır. Meslek ve işyeri esasına göre işçi sendikası kurulması ise yasaklanmıştır . Bu yasal hükümler dikkate alındığı taktirde de spor alanında çalışanların ancak işkolu esasına göre Türkiye çapında faaliyette bulunmak kaydıyla sendika kurabilecekleri anlaşılmaktadır . Dolayısıyla değişik meslekten olanlar işkolu esası kabul edildiğinden dolayı aynı sendika çatısı altında birleşebilmeleri mümkün olabilecektir . Burada şu nokta dikkati çekmektedir ki; sporcular bakımından sendikaya üye olmaları esnasında amatör ve profesyonel olup olmamaları ayrımını yapmamız gerekmektedir. Ücret almayan amatör sporcuları hizmet akdi ile çalışan işçi olarak değerlendirmemiz mevcut mevzuatımız gereğince mümkün olmadığından bu nedenle amatör sporcuların sendika üyeliği hukuken söz konusu olamayacaktır . Ancak daha önceden yukarıda da belirttiğimiz üzere spor alanında çalışmakta olan mesela teknik direktörler vs. açısından amatör olup olmadıklarına bakılmayacaktır. Bunların yanında sporcuların kulüpleri ile olan sözleşmelerini federasyonların düzenleyerek hizmet akdini etkileyen hükümler koymasıda sporcuların sendikal haklarının engellenmesi gibi bir durum ortaya çıkarmayacaktır .

Spor alanında çalışanların sendikalaşmasında işkolunun esas olması, işkolu tartışmalarını gündeme getirmektedir. Bu konuda yapılan tartışmalarda spor alanında çalışanların kuracakları sendikaların “ Konaklama ve Eğlence İşkolu” veya “Genel İşkolu”nda örgütlenebilecekleri yer almaktadır. Sendikalar Kanunu’nun 60. maddesinde işkolları düzenlenmiş ve işyerlerinde yürütülen işlerin hangi işkoluna gireceğine ilişkin karar verme yetkisi 4. madde ile Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığına verilmiştir. Bakanlığın kararına karşılık ilgili tarafların itiraz hakları vardır ve itiraz olmadığı taktirde karar kesinleşir. Sportif faaliyetlerin yürütüldüğü kulüp, dernek ve şirketlerin yürüttüğü işlerin hangi işkoluna girdiğine ilişkin bir sendika tarafından tespit talebinde bulunulmuş ve Bakanlık bu konu ile ilgili araştırmayı yaparak, tartışmaları sona erdirecek bir kararı açıklamıştır. Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı’nın 02.05.2002 tarih ve 2002/7 sayılı kararı ile Beşiktaş Jimnastik Kulübü Derneği, Galatasaray Spor Kulübü Derneği, Fenerbahçe Spor Kulübü Derneği işyerlerinin 25’nolu “Konaklama ve Eğlence Yerleri” işkolunda yer aldığı tespit edilmiştir . Bu yönde bir karar verilmesinin nedeni konaklama ve eğlence yerlerinin kapsamına İşkolları Tüzüğü gereğince açık ve kapalı spor yerleri ile hipodromların girmesinden kaynaklanmaktadır. Kısacası spor alanında çalışanların sendikal haklara sahip olacaklarını tespit ettikten sonra toplu iş sözleşmesi bakımından da durumlarının değerlendirilmesi gerekmektedir.

B-)Toplu İş Sözleşmesi, Grev ve Lokavt Hukuku Bakımından Spor Alanında Çalışanların Durumlarının Değerlendirilmesi:
2822 sayılı Toplu İş Sözleşmesi Yasası, işçi ve işverenlerin tümüne genel olarak uygulanabilecek bir yasadır. Yasanın genel bakış açısı çalışan bütün kesimlerin bu yasadan yararlanması biçiminde oluşmuştur. Ancak yasanın içindeki bazı düzenlemelerle, uygulama alanına sınırlar koyulmuştur. Örneğin sözlşemenin ilke olarak yalnızca sendika üyelerine uygulanması, bazı grev ve lokavt sınırlamaları gibi . Toplu pazarlık sonucu borç doğurucu ve normatif olmak üzere iki tür kuralları birlikte taşıyan işçi kuruluşları ve işveren veya işveren kuruluşları arasında toplu iş sözleşmesinin yapılıp, uygulanması bu kanunun amacını oluşturmaktadır .
Kaynak: frmtr.com

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Migros Satılıyor Migros Kime Satılıyor

Simon Ne Demek Simonlar

İKTİDAR İÇİN DEĞİŞİM