AKP 10 Yıl Önce De Aynı AKP'ydi /Atilla Özsever

AKP 10 YIL ÖNCE DE AYNI AKP´YDİ
Kasım 2002'de iktidara gelen AKP, 10 yılını doldurdu. Bu vesile ile çeşitli değerlendirmeler yapılıyor. Liberal çevreler, "sol" liberaller, AKP'nin bu süreçte değiştiğini, başlangıçta özgürlükçü ve demokrat bir kimliğe sahipken giderek otoriterleştiğini belirtiyorlar.

Kimi gazeteciler de, "Yasaklamayı yasaklayacaktı, şimdi kendisi yasakçı oldu" diyorlar. AKP, gerçekten demokrat, özgürlükçü bir parti miydi, sonra zaman içinde mi değişti, yoksa özgürlükçü görünümü bir yanılsama, bir aldatmaca mıydı? Suda kırılmış gözüken bir tahta parçası gibi aslında kırılmamış bir tahta mıydı?

Profesör, edebiyatçı, yazar, gazeteci kimlikli bu kişiler, biraz sosyolojiden, biraz Türkiye'deki sağ partilerin geleneğinden, biraz sınıfsal analizden haberdar olsalar, herhalde böyle hatalara düşmeyeceklerdi. Yanılmış olduklarını, hayal kınklığına uğradıklarını söylemeyeceklerdi. Bir siyasal partinin özgürlükçü, demokrat niteliği, yasakçı olup olmadığı öncelikle sınıf ilişkilerine bakışından belli olur.

AKP, temsil ettiği sınıf açısından emek karşıt bir parti olduğunu daha başından itibaren ortaya koymuş bir partidir. Çalışma hayatı ile ilgili ilk çıkardığı yasa da, Haziran 2003'te yürürlüğe giren 4857 sayılı İş Kanunudur. Tüm eski iş kanunları, "işçi lehine yorum ilkesi"ni benimserken, bu yeni kanunla işletmenin, daha doğrusu işverenin çıkarları esas alındı. Kısmi süreli çalışma, çağrı üzerine çalışma, ödünç iş ilişkisi (kiralık işçilik) gibi güvencesiz esnek çalışma biçimleri yasaya girdi.

Yine bu yasayla taşeron çalıştırılmasına olanak sağlandı. Böylece sendikal örgütlenmenin önündeki en önemli engellerden biri olan taşeron uygulaması yaygınlaştı. AKP'nin nasıl bir parti olduğunu daha başlangıçta saptamıştık. Türkiye Gazeteciler Sendikası (TGS) delegesi olarak Aralık 2003'te katıldığımız Türk-İş Genel Kurulu sonrası Türkiye Gazeteciler Cemiyeti'nin yayın organı olan Bizim Gazete'de izlenimlerimizi aktardık.

9 Aralık 2003 tarihli gazetede "İşçi için Özal'dan daha zor bir dönem" başlıklı yazımızda şöyle diyorduk:
"Genel kurulda bir konuşma yapan Başbakan Tayyip Erdoğan, sert bir üslupla delegelere, bir anlamda işçi sınıfına meydan okudu. Başbakan Erdoğan, 'Siz Türkiye'nin tamamı değilsiniz. Türkiye 70 milyon. Ben sizin kürsünüzden 70 milyona sesleniyorum' dedi... Başbakan Erdoğan, sermaye sınıfının çıkarlarını akıllıca bir biçimde savunup IMF ve Dünya Bankası destekli programı uygulayacaklannı, özelleştirmeye ağırlık vereceklerini belirtti. SSK hastanelerinin de Sağlık Bakanlığına devredilerek hizmet satın alınması yoluyla zaman içinde özelleştirileceğini ima etti...

Tüm bu veriler ışığında önümüzdeki dönemde başta Türk-İş olmak üzere işçi sınıfının daha zor koşullarla karşı karşıya kalacağı, bu yeni dönemin işçiler açısından Özal döneminden de daha zor geçeceği görülmektedir. Başbakan Erdoğan, Türk-iş Genel Kurulu'nda yaptığı konuşmayla bunun ciddi bir işaretini vermiştir."

Nitekim 2005'te SSK hastaneleri Sağlık Bakanlığına devredildi. 2008'de sosyal güvenlik alanında büyük hak kayıplanna yol açan 5510 sayılı yasa kabul edildi. 2011'deki Torba Yasayla da emekçiler açısından önemli hak kayıpları oluştu. 2012'de de memura grev yasağı getiren bir toplu sözleşme yasası ve nihayet üç gün önce de Cumhurbaşkanı Gül un onayladığı grev yasaklanyla dolu, işçilerin örgütlenme hakkını son derece sınırlayan Sendikalar ve Toplu iş Sözleşmesi Kanunu yürürlüğe girdi.

9 Aralık 2003 tarihli yazımızda ayrıca, Teksif Genel Başkanı Zeki Polat'ın kongrede yaptığı konuşmaya atıf yaparak, "Kamuda sendikacılığı ve giderek Türk-İş'i bitirecekler. AKP kendi yandaşlan olan bir konfederasyonu (Hak-Iş'i kastetti) devlet sendikası yapacaktır" sözüne de yer vermiştik. Bu son Sendikalar Yasasıyla da Polat'ın sözü yerine gelmiyor mu? Hey liberaller, size "günaydın" demekten başka ne diyelim?...
Kaynak: Yurt Gazetesi / Atilla Özsever

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Migros Satılıyor Migros Kime Satılıyor

Simon Ne Demek Simonlar

4857 Sayılı İş Kanunu Kimleri Kapsar