DİSK KESK TMMOB Ve TTB Torba Yasayla İlgili Cumhurbaşkanına Rapor Gönderdiler

 
DİSK, KESK, TMMOB VE TTB'DEN CUMHURBAŞKANLIĞI'NA TORBA YASA'YLA İLGİLİ ÖN RAPOR...

DİSK, KESK, TMMOB ve TTB genel başkanları, kamuoyunda “Torba Yasa” olarak bilinen “Bazı Alacakların Yeniden Yapılandırılması ile Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu ve Diğer Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı” hakkında Cumhurbaşkanlığı'ndan bir görüşme talebinde bulundu. Görüşme öncesi Cumhurbaşkanlığı’na bir ön rapor sunan emek ve meslek örgütleri, yasa tasarısının tüm emek örgütlerinin katılımıyla tekrar değerlendirilmesi için yeniden görüşülmek üzere TBMM’ye gönderilmesini istedi.

Cumhurbaşkanlığı'na gönderilen ön rapor şöyle:


Sayın Abdullah Gül
Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı,


İLGİ : TBMM’de “Torba Yasa” adı altında kabul edilen 6111 sayılı Kanun hk.

            Sayın Cumhurbaşkanı,

29 Kasım 2010 tarihinde TBMM’ye sunulan “Bazı Alacakların Yeniden Yapılandırılması ile Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu ve Diğer Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı” ile 5510 Sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu; 4857 Sayılı İş Kanunu; 657 Sayılı Devlet Memurları Kanunu; 4046 Sayılı Özelleştirme Uygulamaları Hakkında Kanun gibi pek çok alanı düzenleyen kanunlarda önemli değişiklikler gündeme getirilmiştir. Toplam 113 madde olarak TBMM’ye sunulan tasarı, TBMM Plan ve Bütçe Komisyonunun Alt Komisyon çalışmalarında iktidar tarafından verilen önergelerle daha da genişleyerek toplam 224 maddelik bir tasarıya dönüşmüştür. Gerekçeleriyle 200 sayfaya yaklaşan bu değişiklik tasarısı 12 Şubat 2011 tarihinde TBMM’de yasalaşmıştır.

Büyük oranda emek alanını ilgilendiren bu düzenlemelere ilişkin olarak, 4857 sayılı İş Kanununun Üçlü Danışma Kurulu başlığını taşıyan 114. maddesine göre, çalışma barışının ve endüstri ilişkilerinin geliştirilmesinde, çalışma hayatıyla ilgili mevzuat çalışmalarının ve uygulamalarının izlenmesi amacıyla hükümet, işçi ve işveren konfederasyonları arasında etkin danışmayı sağlamak üzere üçlü temsile dayalı olarak kurulmuş bulunan Üçlü Danışma Kurulu’nun hiç bilgilendirilmemesi; taslakların konfederasyonlara, meslek örgütlerine gönderilip görüşlerinin bile alınmaması manidar olduğu kadar, ülkemizin taraf olduğu Üçlü Danışmaya İlişkin 144 Sayılı ILO Sözleşmesi’ne ve sosyal diyaloga aykırıdır.

Torba yasadaki 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu’nda değişiklikleri düzenleyen maddelere ilişkin de aynı süreç işletilerek Kamu Personeli Danışma Kurulu toplantısı da dahil hiçbir aşamada konfederasyonlara bilgi verilmemiş, görüş istenmemiştir.

Toplumun büyük bir bölümünü yakından ilgilendiren bu düzenlemeler Anayasa değişikliklerinde, bu tür konuların görüşüleceği yer olarak, büyük bir iddia ile Anayasal bir kurum haline getirilen Ekonomik Sosyal Konsey’in de gündemine getirilmemiştir.
                                                                                        
Bu durum, katılımcılık ve sosyal diyalog konusunda dile getirilen iddialarla çelişmektedir. Bunun sonucu olarak ortaya çıkan taslak, büyük oranda sermaye kesimlerinin beklentilerini yansıtan bir öze sahiptir.

Özellikle, ulusal istihdam strateji belgesi çalışmaları kapsamında sermaye kesimleri tarafından dile getirilen, asgari ücretin düşürülmesi, esnekliğin yaygınlaştırılması gibi öneriler, taslakta kendisine yer bulmuştur. Taslağın özellikle gençlerin istihdamının teşvik edilmesi amacı ile oluşturulduğu iddia edilen düzenlemeleri, gençlerin açık sömürüsü üzerine inşa edilen bir büyüme modelinin taşlarını döşemekte ve vicdanları rahatsız etmektedir. 

Kanun ile Türkiye’nin en büyük sorunu haline gelen işsizliğin çözümüne yönelik, emek kesiminin taleplerine karşı sessiz ve duyarsız kalınırken, işsizliğin temel sorumlusu olan ve kriz döneminde hükümetin bile tepkisini çeken işveren çevrelerinin talepleri bir emir olarak kabul edilmektedir.

Kanun ile stajyerlik adı altında işe yeni giren işçilerin daha fazla sömürülmesine olanak tanıyan düzenlemeler genişletilmektedir. Bir yandan Meslek Yüksek Okulları da stajyer sömürüsü kapsamına alınırken, diğer yandan stajyerlik için uygulanan asgari ücret 229 TL’den 178 TL’ye çekilmektedir. Bilindiği gibi aday çırak ve öğrencilere ödenecek ücretler her türlü vergiden müstesnadır. Stajyer çalıştıran iş yerleri için çalıştırılması gerek işçi sayısı sınırı 20’den, 5’e çekilmekte, böylelikle denetimin en az olduğu alanlar stajyer sömürüsüne açılmaktadır. Yani bir yandan ucuz emek sömürüsünün bir biçimi olan stajyerlik uygulaması genişletilmekte diğer yandan ise ödenecek ücretler düşürülmektedir.

Kısa çalışma ödeneğinin genel ekonomik krizler yanında sektörel ve bölgesel krizlerde uygulanabilmesine imkân tanınmaktadır. Böylelikle işçilerin ücretlerinin, işsizlik fonundan karşılanması yaygınlaşacaktır. Sermayedar, işçi çalıştıracak ama “kriz koşullarında”, karşılığını daha sonra fona geri ödemeksizin, çalıştırdığı işçinin ücreti işsizlik fonundan karşılanacaktır.

Kanun ile 4857 sayılı İş Kanunu’nun 91. maddesine eklenen bir fıkra ile iş ve toplu iş sözleşmesinden doğan bireysel alacaklara ilişkin şikayetlerin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı bölge müdürlüklerinde görevli memurlarca yapılmasının önü açılmakta; Hükümet yönetmelik değişikliği ile yapmak isteyip, Danıştay engeline takılan değişikliği yasa yoluyla yapmak istemektedir. Uzmanlık isteyen denetim ve inceleme görevinin vasıfsız düz memurlar eliyle yaptırılmak istenmesinin hukuka ve çalışma yaşamının gereklerine uymadığı açıktır.
           
Kanun ile 4857 sayılı İş Kanunu’nun 92. maddesinde yapılan değişiklikle, “…İş müfettişi tarafından düzenlenen raporların ve tutulan tutanakların işçi alacaklarına ilişkin kısımlarına karşı taraflarca on beş gün içerisinde yetkili iş mahkemesine itiraz edilebilir. Süresinde itiraz edilmemesi veya iş mahkemesince itirazın reddine karar verilmesi halinde raporda veya tutanakta belirtilen alacak kesinleşir...” hükmü getirilmekte olup, bu hükümde yer alan kısa itiraz süresi nedeniyle hak kayıplarının yaşanacağı açıktır. Bu düzenleme, hem hak arama özgürlüğünü ortadan kaldırmakta hem de ücretlere uygulanan 5 yıllık dava zamanaşımını ortadan kaldırmaktadır. Zira, işçilerin alacakları, işverenlerin, yanlı veya eksik belge vermesi nedeniyle eksik ve yanlış hesaplanabileceği gibi, çalışma süresi, ücretin miktarı vb. tartışmalı hususların bulunduğu ve bir yargılama sonucunda ispatlanabilecek durumlarda bir işçinin 15 gün içinde İş Mahkemesine itiraz etmemesi halinde, bu eksik ve yanlış hesap kesinleşecek, işçiler mağdur olacaktır.

Yine Kanun ile İl özel idareleri veya belediyelerin (bağlı kuruluşları hariç) sürekli işçi kadrolarında çalışan “ihtiyaç fazlası” işçilerin, Milli Eğitim Bakanlığı ve Emniyet Genel Müdürlüğünün taşra teşkilatındaki sürekli işçi kadrolarına atanması gündeme getirilmektedir. Bu düzenleme on binlerce belediye işçisi açısından ciddi sorunlar yaratacaktır. “İhtiyaç fazlası” tanımlamasının hangi kriterlere dayandırılacağının belirsiz olması, kişilerin rızası dışında bu düzenlemenin hayata geçirilmeye çalışılması, kişi hak ve özgürlüklerinin ihlali anlamına gelmektedir. Aynı zamanda ataması tekemmül ettirilen işçiler, çalıştıkları kurumlarınca atama emirlerinin tebliğini izleyen günden itibaren beş iş günü içinde yeni görevlerine başlamak zorundadırlar. Bu süre içinde yeni kurumunda işe başlamayan işçilerin atamaları iptal edilmektedir. Bu düzenleme, çalışma özgürlüğünün içinin boşaltılmasıdır. Çalışma özgürlüğü, her halükarda bir işte istihdam edilmek değil, kişinin iradesi ve istediği, sevdiği bir işi yapması anlamına gelmektedir. Kişinin iradesi dışlanarak konumunun değiştirilmesi, insanlık dışı bir uygulama olup, işçileri yıldırmak ve istifaya zorlamak anlamına geldiği açıktır. Bu kapsamda işçi nakleden mahalli idarelerin nakil sonrasında oluşan işçi sayısında beş yıl süreyle artış yapılamaması, buna karşı hizmet alımı yoluna gidebilmesi, taşeronlaşmanın yaygınlaştırılması amacını taşımaktadır. Kadrolu çalışanlar, sürgün edilecek, yerine taşeronlar sokulacaktır. 

Ayrıca işçilerin gerçekleşmiş bulunan ve bugüne kadar ödenmemiş olan alacaklarının devir olunmayacağı hükme bağlanmıştır.

Kanunun, 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu’nda değişiklik öngören kamu çalışanlarına yönelik kimi düzenlemeleri de dikkat çekicidir.

657 sayılı Devlet Memurları Kanunu, devlet personel istihdamına ilişkin hükümler taşımasının yanı sıra Anayasa’da “Siyasal Haklar ve Ödevler” içerisinde sayılan “Kamu Hizmetlerine Girme Hakkı”nın hayata geçirilmesinin en önemli aracı olması niteliğiyle temel kanun özelliği taşımaktadır.

Kanunun, devlet personel istihdamında değişiklik öngören hükümlerinin hedefi, tasarı gerekçesinde yer alan “ memur sendikaları, sivil toplum kuruluşları ve çalışanların makul ve uygun görülen isteklerini karşılamak” değil, küresel kapitalizmin neo-liberal politikaları ile belirlenen noktaya ulaşmaktır. Buna göre tasarının hedefi “sosyal devleti” değil “düzenleyici devleti” destekleyen bir bürokratik yapının oluşturulmasıdır.

Kanunda yer alan, 657 Sayılı Kanun’da değişiklik öngören hükümlerle Devlet Personeli İstihdam Rejiminde;

1.      Siyasal iktidarın “kadro kaldırma yetkisini” sık ve yaygın olarak kullanabilmesine olanak yaratılmakta, temel memur güvencesi ortadan kaldırılarak, "kadro kaldırma yetkisi" tüm kamu sistemini sürekli tehdit edecek bir yetki olarak kullanılabilecek serbest yetkiye dönüştürülmekte, siyasal iktidarın kamu personeli üzerinde yapacağı partizanca işlemlerin kapısı sonuna kadar açılmaktadır.

2.      Yöneticilik görevleri için değerlendirme "sicil sistemi" dışına çıkarılmakta, üst düzey kamu yöneticiliği için 12 yıl hizmet yeterli sayılmakta ve bu sürenin hesabında özel kurumlarda veya serbest olarak çalışılan sürenin tamamının dikkate alınacağını hükme bağlanmaktadır. Özel sektöre ve serbest meslek sahiplerine kamuda üst kademe yönetici olma yolunu açan bu değişiklikle birlikte,

Kamu yönetiminin üst düzey yöneticilik makamları, siyasal iktidarla gelip gidecek "siyasal kadrolar"a dönüştürülmekte, memuriyet kariyer sisteminin taşıyıcısı olan "piramidin tepesi" kariyer sistemine kapanmaktadır.

3.      Sicil değerlendirme sistemi ortadan kaldırılmakta; insan doğasının bencil, çıkarcı, tembel bir varlık olduğu kabulüne ve çalışma adı verilen şeyin bireysel doyumdan ibaret olduğu görüşüne dayanan liberal değerler üzerinde yükselen ödüllendirme-cezalandırma ekseninde performans değerlendirme sistemi kurulmaktadır. Kolektif bir iş olan kamu hizmetini performans değerlendirme sistemi ile bireysel rekabete dayalı bir iş haline getiren değişikliklerle kamu hizmeti kavramının altı boşaltılmaktadır.

Kanun getirdiği hükümlerle kamu hizmetini ve bu hizmeti görenleri kamu adına koruma anlayışından vazgeçildiğine de işaret etmektedir.

Öte yandan Kanun, kamu hizmeti kavramını sözlüklerden çıkaracak bir nitelikte olması nedeniyle sadece 657 Sayılı Kanuna tabi çalışanları değil, toplumun tüm emekçi kesimlerini olumsuz etkileyecek bir özellik taşımaktadır.

İşsizlik fonunun sermaye için seferber edilmesine, gençlerin daha fazla sömürüsüne, esneklik dayatmalarına, asgari ücret sefaletine yol açacak bu hükümler, sosyal adalet ilkesi ve insan onuruna yaraşır iş kavramı ile çelişkili olduğu gibi, bu kadar kapsamlı değişiklik içeren düzenlemelerin, sosyal taraflarca yeterince tartışılmadan sıkışık TBMM gündeminde alelacele görüşülerek yasalaştırılmasının, doğru olmadığını, ülkemiz çalışma ilişkilerinde, sosyal hayatında ciddi olumsuzluklara yol açacağını düşünüyoruz.

Bu Kanunla;

4.      Resmi 3 milyon işsize karşın, sadece 170 bin kişinin faydalanabildiği İşsizlik Fonu’nun prim gelirlerinin yarısının, taşeron firmalara, özel istihdam bürolarına aktarılmasının yolu açılmıştır.

5.      Belediye işçilerine sürgün yolu açılmış, sendikasızlaştırma kapıdadır.  Norm kadroda ya da değil, belediye işçileri “İhtiyaç fazlası” ilan edildikleri taktirde, Milli Eğitim veya Emniyet teşkilatının taşra teşkilatlarına gönderilecek. Atandıkları yere 5 günde başlamazlarsa işlerini kaybedecekler. İşçiyi yollayan belediye 5 yıl boyunca yeni kadrolu işçi alamayacak. Hizmet alım yöntemiyle taşeron ile anlaşacak. Taşeronlaşma yaygınlaşacaktır.

6.      Kriz döneminde, şirketler krizdeyiz diyerek işçi ücretlerini ödemediler. İşçilerin ücretleri İşsizlik Fonu’ndan, işçilerin kendi haklarından ödendi. Şimdi bu uygulama sadece genel kriz koşullarına tabi olmayacak, sektörel ve bölgesel düzeyde de uygulanabilecek. Şirketler her dara düştüğünde ücretsiz izinler, kısa çalışma ödeneği devreye girecek. Bu uygulamanın olduğu işyerlerinde işten çıkartmalar kolaylaşacak. İşverenler kriz bittiğinde bu fona, işçilere yapılan ödemelerin karşılığında bir geri ödeme yapmayacaklardır. Kaybedilen, işçilerin işsiz kaldıklarında kullanacakları hakdır.

7.      Torba Yasa ile kamuda esnek istihdam artık yasal hale getirilmektedir. Öngörülen değişiklik ile bir kamu emekçisi birkaç farklı kurumda çalıştırılabileceği gibi, 8 saatlik çalışma süresinin dışında farklı şekillerde çalıştırılabilecektir.
8.      Kısmi süreli iş sözleşmesiyle çalışanlar ile ev hizmetlerinde 1 ay içerisinde 30 günden az çalışan sigortalılara, eksik günlerine ait genel sağlık sigortası primlerini kendi cebinden 30 güne tamamlama yükümlülüğü getirildi. Eksik primlerini tamamlamadıkları takdirde sağlık hizmetlerinden yararlanamayacaklar. Bu düzenleme ile düşük ücretle çalışmak zorunda olan kısmi süreli çalışanların aldıkları ücretlerin önemli bir bölümünü sağlık sigortası için ayırmak zorunda kalacaklar. 

9.      Kamu emekçileri, rızaları dışında kurum içi ve kurumlar arasında 1 yıldan 6 aya kadar görevlendirilebilecek, sürgün kural haline gelecektir.

10. Grev yasakları genişletilerek, en temel sendikal eylemlerin “memuriyetten çıkarılma” ile cezalandırılmasının önü açılıyor. Tasarıdaki bu düzenleme ile mevcut Anayasa ve Türkiye’nin altına imza koyduğu 87, 98 ve 151 Sayılı ILO sözleşmeleri açıkça çiğnenmektedir. 

11. Özel sektörde 10 yılın üzerinde yöneticilik yapmış kişiler, kamu kurumlarının başına getirilecekler. Böylece kamu yararı ilkesi değil, piyasa koşullarına uyum sağlanmak öncelik haline gelecektir. 

12. İşyeri denetimleri, iş müfettişlerince değil Bakanlıkta çalışan herhangi bir memur tarafından yapılabilecek bir iş olarak görüldüğünden, işçi sağlığı ve güvenliği alanında yaşanan ölümlü kazalara “devam” denilmiştir. 

13. İş öğrenimi adı altında, daha kuralsız ve düşük ücretle çalışmanın aracı olan stajyerlik uygulamasında ücretler düşürülmüş, denetimin az olduğu işyerlerinde stajyerlerin sömürüsünün önü açılmıştır.

14. Kamuda daha az engelli istihdam edilmesi öngörülmüş, engellilerin engellerine bir de devlet çalışma engeli koyarak katkı sağlamıştır.

Bu nedenlerle; kamu borçlarının yeniden yapılandırılması ile ilgili toplumda büyük beklenti oluşturan Kanun Tasarısındaki hükümler dışındaki maddelerin ilgili tüm emek örgütlerinin de katılımıyla tekrar değerlendirilmesi amacı ile yeniden görüşülmek üzere TBMM’ye gönderilmesi hususunu takdir ve tensiplerinize sunarız.
Saygılarımızla,                                                                                               

Süleyman ÇELEBİ         
DİSK Genel Başkanı

Döndü TAKA ÇINAR          
KESK Genel Başkanı

Mehmet SOĞANCI             
TMMOB Başkanı

Dr. Eriş BİLALOĞLU
­TTB Başkanı

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Migros Satılıyor Migros Kime Satılıyor

Simon Ne Demek Simonlar

İKTİDAR İÇİN DEĞİŞİM