Kıdem Tazminatını Neden Tartışıyoruz /Ergün İşeri

Kıdem tazminatını teden tartışıyoruz
AKP’nin programında yer verdiği cümle dün torba yasa tartışmasında ve bugün kıdem tazminatı tartışmasında, özellikle işçi ve memur konfederasyonlarını zan altında bırakmaktadır. Konfederasyonlar, bir konuya açıklık getirmelidir: Hükümetin iddiası doğru mudur? Böyle bir belgenin içeriğinden haberleri var mıdır?

Hükümet programının açıklanmasından kısa bir süre sonra, gündeme “kıdem tazminatı” tartışması bombası bırakılmıştır. Oysa Başbakanın Meclis’te hükümet programını sunuş konuşmasında bu bölüm yer almamıştır. Başbakan ya konuyu gerekli görmemiş veya bir şeyleri gizlemek istemiştir. Başbakanlık sitesindeki metin, kıdem tazminatıyla ilgili haber yayınlandıktan sonra kaldırılmış, programın tam metni konulmuştur.

Gelişmeler çok ilginçtir, Ankara’da kıdem tazminatı tartışmasının gölgesinde toplanan “Üçlü Danışma Kurulu”nda kıdem tazminatı gündeme bile gelmemiştir. Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Nafiz Çelik, Hürriyet gazetesinin 18 Temmuz 2011 tarihli sayısında yayımlanan demecinde, kıdem tazminatının gündemlerinde olmadığı belirtilmiştir.

Peki neden ve nasıl bu konu önümüze çıkarılmıştır? Anlaşılıyor ki birileri ya gündemi değiştirmenin ya da kendi gündemlerini önümüze dayatmanın hesabı içindedir.

Sendikal hareket bu tartışmaları daha önce detaylarıyla yapmıştır. Fonun işlemesinden, konulan süre ve miktar kısıtlamasına kadar her konuda görüşler tartışılmıştır. Gelinen son nokta 2821 ve 2822 sayılı yasalar en az ILO normlarına göre düzenlenmeden bu konu tartışılamaz(!) olmuştur.

Sendikalar üzerinde baskı yaratılıyor
Yayımlanan haber metinlerinin hemen hepsi aynı mutfağın ürünü izlenimi vermiştir. Birkaç küçük farklılıkla aynı metnin dört bir koldan önümüze itilmesi, bir yönlendirmenin işareti sayılabilir. Haberlerin çoğunun başlığı bile aynı şekilde atılmıştır; hemen hepsinde “istifa eden işçiye de kıdem tazminatı” propagandası yapılmıştır.

Bu şekilde örgütsüz işçilerin ikna edilmesi, sendikalar üzerinde moda deyimle “mahalle baskısı” kurulması hedeflenmiştir. Kıdem tazminatını işçilerin çoğunun alamadığına vurgu yapılması da bu taktiğin bir parçası olarak görülmelidir.

Hükümet programında “çalışma hayatının en önemli sorun alanlarının başında” geldiği belirtilen kıdem tazminatının asıl kimi için sorun olduğu ise bu şekilde örtülmeye çalışılmıştır.

İşçilerin çoğunun alamadığı kıdem tazminatının nasıl oluyor da “işletmelerimizin üzerinde ödeme baskısı” oluşturduğuna ise bir açıklama getirilmemiştir.

İşten çıkarmanın önündeki son engel
Hükümetin gündemimizde yok dediği kıdem tazminatı açık biçimde birilerinin çıkarları için dayatılmıştır. Bundan kimlerin medet umduğu ise dayatılan tartışmaya büyük iştahla atılanlardan belli olmuştur.

Hemen üzerlerindeki milyarca lira yükten şikâyet etmeye başlayan işverenler ve oluşturulması planlanan fonu kullanmaya talip sigorta şirketleri dertlerini dökmeye başlamıştır.

Bir de hükümetin her uygulamasına arka çıkmayı öncelikli görevleri kabul eden, yandaş sendikacılar, sureti haktan görünmeye çalışarak, tartışmaya katılmıştır.

Fon sistemi işlemeye başladığı andan itibaren, işverenlerin istedikleri şekilde işçi çıkarmasının önünde hiçbir engel kalmayacaktır. Zaten beklenti de, “işgücü piyasası”nın esnekleştirilmesi olduğu için, hedefe de ulaşılmış olacaktır.

Bu, topyekûn başlatılan kampanyanın önemli bir parçasıdır. İlk adım, daha önce, hükümetin atamalarıyla oluşan yeni yüksek yargıya işverenlerin yaptıkları açık çağrıyla atılmıştır. İşverenler, yazdıkları mektupla, mahkeme kararlarını şikâyet etmişler, davaları hep kaybettiklerinden dert yanmıştır.

Ulusal strateji belgesi muamması
Açılan tartışma, birçok ayrıntının ve niyetin de ortaya serilmesine vesile olmuştur.

Hükümet programında istihdam ve dolayısıyla kıdem tazminatı ile ilgili yapılacaklar, tıpkı torba yasada olduğu gibi “Ulusal İstihdam Stratejisi” belgesine dayandırılmıştır.

Resmen olmayan ama resmen yürürlükte olan bu stratejiyi kararlılıkla uygulayacağını söyleyen hükümet, “işgücü piyasasının esnekleştirilmesi”ni dört ana eksenden biri saymıştır.

İlginç yanlardan biri de hükümetin bu belgeyi, sosyal tarafların katkılarıyla hazırladıklarını belirtmesi olmuştur. Programdaki cümle aynen şu şekildedir; “Cumhuriyet tarihinde ilk defa hükümetimiz tarafından ilgili tüm tarafların katılımı ile ulusal istihdam stratejisini hazırladık.”

Bu cümle dün torba yasa tartışmasında ve bugün kıdem tazminatı tartışmasında, özellikle işçi ve memur konfederasyonlarını zan altında bırakmaktadır. Konfederasyonlar, bir konuya açıklık getirmelidir: Hükümetin iddiası doğru mudur? Böyle bir belgenin içeriğinden haberleri var mıdır?

Açılan her tartışmada gündeme gelen bu belgeden sızdırılanlar, her geçen gün endişeleri daha da artırmaktadır. Önceleri eski taslak üzerinden yapılan kıdem tazminatı tartışmasına son eklenen halka, alınacak kıdem tazminatına büyük bir kısıtlama getirileceğinin söylenmesidir.

Gerçi şimdi aksi yönde beyanlar da gündeme taşınmaktadır. Neyin eğri neyin doğru olduğu taslak ortaya çıktığında daha da net anlaşılacaktır.

Yine ölümü gösterip sıtmaya razı edecekler
“İstifa eden işçi de kıdem tazminatı alabilecek, kıdem tazminatı devlet güvencesine kavuşacak” gibi propagandalarla geniş bir işçi kitlesini etkilemeye çalışıyorlar.

Gerçekten de etkili olduklarını itiraf etmek durumundayız. Kısa süreli çalıştırılıp tazminata hak kazanamayanlar, çeşitli bahanelerle tazminatsız kapı önüne konulanlar, işverenin baskısından yıldığı halde tazminatı için işini değiştiremeyenler nasıl sevinmesin?

Zaten işçi sınıfına bu tür darbeler de hep böyle önce eşeği kaybettirip, ardından bulduran yöntemlerle geliyor. Zorunlu tasarruf kesintilerinin akıbetini bir hatırlayın, paralar resmen iç edildi, geriye kalan üç kuruşu veriyorlar diye halkımız nasıl da sevinmişti.

Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Yasası çıkarken de eskilerin hakları korundu, bundan sonra sisteme girenler etkilenecek denilerek, gelecek tepkiler azaltılmış, kademeli emeklilik yoluyla mezarda emeklilik yolu kabul ettirilmişti.

Bu kez işler daha çetrefilli, her gün ortaya çıkan bir yönüyle bu fon işinin başımıza çok fazla çorap öreceği görülebiliyor.

Eğer dedikleri gibi olursa, ilk bilgilere göre;
1- Artık kıdem tazminatı en erken 10 yıl kıdemden sonra alınacak,
2- Kıdem tazminatı son alınan aylık üzerinden değil, son bir yıl içindeki ücretin ortalamasıyla hesaplanacak,
3- Hesaplamada çalışılan tüm yıllara göre değil, en fazla 20 yıl karşılığı 6 maaş tutarında ödeme yapılacak.
4- İşverenin fon primini yatırmaması halinde ne olacağı ise belirsiz kalacak.

Sonuç, işveren istediği zaman işçiyi kapının önüne koyacak, tazminat öderim kaygısı kalmayacak, prim ödemekten de kurtulabilecek.

Alabilirse işçinin eline geçecek kıdem tazminatı miktarı önemli oranda düşecek.

İşverenin ödemediği primler nedeniyle hesabında bir birikim olmayacağı için eli boş ta kalabilecek.

İşte hükümetin “kazanılmış hakları koruyan ve bütün işçilerin kıdem tazminatını güvence altına alan” düzenlemesi budur.

Özetle sürekli değişen ama her seferinde durumu daha kötüleştiren bir süreç geliştirilecektir.

Elimize yalnızca kıdem tazminatının adı kalacaktır, bir de “istifa etsek de alacağız” hayali.

Bu nedenle uyanık olmak ve süreci dikkatle takip etmek zorundayız.

Hükümet ne de olsa, sopayı göstersek, yüzde 50 oy veriyorlar, bunu mu veremeyecekler diye düşünüyor olabilir.

Ya teslim olacağız ya da ayağa kalkıp “yok öyle yağma” diye dikleneceğiz.

İşte ülkemizin işçi sınıfının önünde duran küçük denklem budur.

Ama ondan önemlisi, gündemi asıl rayına oturmak zorunda olduğumuzu unutmamalıyız.

Önce barış sağlanmalı, aynı zamanda haklarımız ve özgürlüklerimiz üzerindeki engeller kaldırılmalıdır.
Ergün İşeri/birgün.net

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Migros Satılıyor Migros Kime Satılıyor

Simon Ne Demek Simonlar

İKTİDAR İÇİN DEĞİŞİM