Sendikal Bağlılık Ve Güven/Yrd. Doç. Dr. Betül Urhan

Sendikal bağlılık ve güven

Sendikalarda görülen zayıflamayı tersine çevirmek için ücret mücadelesinin yanı sıra, üyeleri daha geniş hedefler doğrultusunda harekete geçirecek ve onlar arasında sendikal aidiyet, bağlılık ve gönüllülüğü artıracak politikaların acilen hayata geçirilmesi gerekiyor.

Günlük yaşantımızda bir sorunla karşılaştığımızda, bu sorunu tek başımıza çözemiyorsak aile üyelerinden ya da güvendiğimiz başka insanlardan yardım isteriz. Eğer her an yanımızda olduğuna inandığımız sadık dostlarımız ve kardeşlerimiz varsa, kendimizi güvende hissederiz. Bildiğimiz gibi güven zor zamanlarda sınanır. Bu zor zamanlarda sorunlarımızdan kurtulmak veya istediğimize ulaşmak için diğerlerinin desteği son derece önemlidir. Günlük yaşantıda kısa ve uzun vadede ihtiyaç duyduğumuz sadık veya güvenilir insan ihtiyacını kurumlar da hissederler. Örneğin sendikalar, politika ve stratejilerini uygularken üyelerinden sağlamış olduğu kolektif güce ve güvene dayanırlar. Hem işyerinde hem de toplumda geniş bir destek bulamayan sendikalar, temsil işlevlerini yerine getiremezler. Bu nedenle sendikalar, işçilerin kolektif gücünün bir aracı ve temsilcisi olarak tanımlanırlar. Sendikaların gücü ve fonksiyonlarını yerine getirebilme yetkinliği, hem üyelerin sendikalara yönelik tutum ve davranışları, hem de sendikanın üyelerinin sendikal kararlara katılabilecekleri ve alınan kararlar konusundaki dilek ve şikayetlerini iletebilecekleri demokratik kanalları sağlayan bir yapılanma içerisinde olmalarına bağlı olarak değişir. Günümüzde her iki alanda da sorunların yaşandığı görülüyor.

İşçilerin sendikalara yönelik tutum ve davranışlarından kast ettiğimiz şey, işçilerin hem kendi sendikalarına hem de sendikacılığa yönelik inançları, sendikaya olan bağlılıkları, sendikal faaliyetlere katılma dereceleri ve sendikalardan duydukları memnuniyettir. Bu yazımızda daha çok bir üyenin sendikaya olan bağlılığının veya bir sendikadan duyduğu memnuniyetinin göstergelerini ve sonuçlarını tartışacağız. Bir üyenin sendikaya bağlı olması ve güvenmesi sendika için neden önemlidir? gibi sorulara da yanıtlar arayacağız.

Bir sendika üyesinin sendikaya bağlılığı ve sendikadan duyduğu memnuniyet birbirinden farklı kavramlar olmasına rağmen, her iki eğilimin birbirinden ayırt edilmesi zordur. Üyenin sendikaya bağlı olmasının birçok göstergesi vardır; sendika adına çaba harcamaya ve üyeliğini sürdürmeye yönelik güçlü bir isteğinin olması, sendikalı olmaktan gurur duyması, sendikanın amaç ve değerlerini kabul etmesi, bunlara yönelik güçlü bir inancının olmasıdır. Başka bir ifade ile, sendikaya bağlılık, sendikada sorumluluk almaya ve sendika adına çalışmaya gönüllü olmadır. Sendika bağlılığı, hedef ve amaçlar bakımından daha genel bir kimliği yansıtır ve yavaş bir şekilde gelişir.

Tutarlı bir sendikal kimlik

Sendika tatmini ise iş ortamının özel ve gerçek durumlarına yönelik mevcut sendikal faaliyetlerden duyulan memnuniyeti yansıtır. Her gün işyerinde oluşan olaylar, ücret ve diğer sosyal haklarda elde edilen kazanımlar, üye-sendika ilişkileri, çalışma yaşamının kalitesi, işçi hareketine yönelik genel tutum sendika tatminine etki edebilir. Özellikle sendika içi demokrasi ve iletişim, diğer faktörler kadar önemlidir. Bu anlamda liderlerin üye katılımına destek olması, sendikal kararlar alınırken üyelere görüş sorulması ve üyelerin görüşlerini açık bir şekilde dile getirebilecek mekanizmaların oluşturulması, üyelerin sendikadan duyduğu memnuniyeti ve bağlılığı artıracaktır.

Sendika sadakati ve memnuniyeti arasındaki temel farklılık, sendika sadakatinin nispeten uzun bir sürede geliştirilen ve tutarlı bir sendikal kimliği yansıtmasıdır. Sendika üyesinin sadakatinin daha uzun sürede oluşması ve tutarlı olmasının önemli bir nedeni; üyenin sendikayı ve faaliyetlerini, geniş değerler ve amaçlarla özdeşleş tirip kabul etmesidir.

Sendikanın etkinliği için son derece önemli olan üyenin sendikaya bağlılığı, sendikal faaliyetlere ve kararlara katılması ile birlikte artar. Aslında bunun tersi de doğrudur. Yani, bir üye, sendikaya ne kadar bağlıysa sendikal faaliyetlere katılma derecesi de o kadar artar. Üyenin sendikal faaliyetlere katılımı iki düzeyde gerçekleşir. Birincisi, işçinin sendikanın seçilmiş bir görevlisi olması, işyeri temsilcisi olması, seçim veya örgütlenme çalışmalarında gönüllü olarak yer alması, komite veya komisyon üyeliği şeklindeki aktif katılımıdır. İkincisi ise sendika toplantılarına katılma, toplu sözleşmeleri okuma, sendika seçimlerinde oy verme gibi pasif katılımdır. Üye olan işçiler faaliyetlere aktif olarak katıldığında, muhtemelen sendikaya olan güven duyguları gelişecektir. Bugün sendikaların üyeleri ile yaşadıkları sorunları çözmelerinin ve ihtiyaç duydukları güveni tesis edebilmelerinin ön koşullarından birisi, üyelerinin gerek sendikal kararlara gerekse faaliyetlere aktif olarak katılımını sağlayacak sendika içi demokrasi kapasitelerini geliştirmektir. Bu yalnızca örgütlü işçilerin sayısal olarak artışını değil, aynı zamanda üyelerin sendikaya sadakatini ve dayanışma duygusunu güçlendirerek nitelik bakımından da bir yükselmeyi beraberinde getirecektir.

Aktif ve militan üyelik

Unutulmaması gereken önemli bir nokta, sendikaların işyerinde varlığını hissettirebilmeleri, toplu görüşme yapabilmeleri, bağıtlanmış bir sözleşmeyi uygulayabilmeleri, işverenlerin işçileri korkutma, yıldırma ve yanlış bilgilendirme gibi sendika karşıtı uygulamalarını etkisiz kılabilmeleri, grev, politik ve örgütlenme faaliyetlerini gerçekleştirmeleri, sahip oldukları güç ile doğru orantılı olduğudur. Bu güç, büyük oranda üyeler arasında aktiflik, militanlık ve bilinç düzeyi ile sağlanan destek tarafından belirlenecektir. Bugün Türkiye’de sendikal sorunları sahiplenen, katılımı, sadakati ve güven düzeyi yüksek bir üye tipinin yaygın olduğu ne yazık ki söylenemez. Uzun yıllar yetkilerini yöneticilere devretmiş ve sendikal faaliyetlere katılmanın ötesinde sendikal kararların oluşumuna katılma olanağı ve güvencesine sahip olamamış bir üye tipinin sendikal sorunları sahiplenme ihtimalinin düşük olması ve sendikaya yabancılaşması şaşırtıcı değildir.

Aslında üyelerin faaliyetlere aktif olarak katılım düzeyinde görülen düşüklük ve kolektif örgütlere karşı olan güvensizlik, sadece sendikalarda değil, diğer bütün örgütlerde (parti, dernek vb.) görülmektedir. Bu sorun, kolektif örgütlerin işleyişinden kaynaklanıyor gibi görünse de, gerçekte üyelerin kendilerini çevreleyen sosyal, ekonomik ve siyasal ortamın da çok önemli bir payı olduğunu söylemek gerekir. Sendikaları da bu ortamdan bağımsız düşünmek mümkün değildir. Bugün, Türkiye dahil neredeyse tüm dünya ülkelerinde hakim olan neo-liberal politikalar, bireyciliği ve güvensizliği aşılıyor. Bu politikaların yarattığı krizlerin ekonomik ve toplumsal alanda meydana getirdiği eşitsizlikler ve belirsizlikler, sosyal hareketlilik olanaklarının kısıtlanması, yargı sürecindeki davaların uzaması, yasaların toplumu düzenleme etkisini yitirmesi, kamu yönetiminde görülen yolsuzluklar, geniş halk kitlelerinin toplumsal düzenin değişeceğine dair umutsuz bir düşünce içerisinde olması gibi birçok neden, toplumda bireylerin kolektif kurumlara ve birbirlerine olan güvensizliğini artırıyor. Nitekim Türkiye’de yapılan bir araştırma, insanların yüzde 90’ının birbirine güvenmediğini ortaya koyuyor. Sendikaların toplumda görülen bu güvensizlik ortamından etkilenmediğini söylemek mümkün değildir.

Sendikalara karşı kuşku ve güvensizliği artıran bir başka etken de bireyciliğin artmasıdır. Bireyci yaklaşıma göre kişi, yalnızca kendi çıkarını artırmak için diğerleri ile birlikte hareket etmelidir. Yalnızca kendine güvenmeli, başkalarına olabildiğince az yaslanmalıdır. Bu anlayış, televizyonlarda her gün izlediğimiz filmlerle, reklamlarla, okuduğumuz gazetelerle, romanlarla ve dinlediğimiz şarkılarla benimsetilmeye çalışılıyor. Bireycilik giderek sendikal alanda da kendini gösteriyor. Günümüzde, işçilerin büyük oranda toplu sözleşmelerle elde edilen ücret artışları ile ilgilenmeleri ve bu nedenle sendikalara üye olmaları, sendika aracılığıyla bireysel çıkarlarını artırmaya odaklanmış olduklarını gösteriyor. Durum böyle olunca sendikalar da, üyelerini kaybetmemek için ücret merkezli politikalar uyguluyor. Bu durum, kısa vadede işçilerin yararına gibi görünse de, uzun vadede işçiler arasındaki dayanışmacı değerleri ve sendikaları zayıflatıyor. Çünkü ücret eksenli mücadeleler, sendikaların neo-liberal politikalara kapsamlı cevap verecek stratejileri geliştirme ve uygulama kapasitelerini daraltıyor, bireycilik ve tüketim ile uyumlaştırılmış bir üye tipinin oluşmasına neden oluyor. Aslında ücretler uğruna verilen mücadelelerin yararsız olduğunu söylemek büyük hata olur. Buradaki sorun, üyelerin harekete geçirilmesi, birliğin sağlanması ve eğitimi söz konusu olduğunda bu tür mücadelelerin etkisinin sınırlı olmasıdır. Sendikalarda görülen zayıflamayı tersine çevirmek için ücret mücadelesinin yanı sıra, üyeleri daha geniş hedefler doğrultusunda harekete geçirecek ve üyeler arasında sendikal aidiyet, bağlılık ve gönüllüğü artıracak politikaların acilen hayata geçirilmesi gerekmektedir.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Migros Satılıyor Migros Kime Satılıyor

Simon Ne Demek Simonlar

İKTİDAR İÇİN DEĞİŞİM