Belediye-İş Sendikası İkinci İşçi Kurultayı Yapıldı
Belediye-İş Sendikası İkinci İşçi Kurultayı Yapıldı
Birincisi 31 Mart 2007’de yapılan işçi Kurultayının ikincisi Emek Politikaları Ne Oluyor? Ne Yapmalı? başlığı altında 16-17-18 Eylül 2010 tarihleri arasında Davutlar-Kuşadası’nda genel merkez yöneticilerimiz, şube başkanları ve 300’ü aşkın kurultay delegesinin katılımı ile gerçekleşti. İkinci İşçi Kurultayı’nın gerçekleştirildiği tesis, aynı zamanda bilinçle, kararlılıkla ve profesyonel bir yönetim anlayışı ile başarılamayacak, üstesinden gelinemeyecek sorunların olmadığını göstermesi açısından oldukça anlamlıdır. Birinci İşçi Kurultayının yapıldığı 31 Mart 2007’de sendikamızın son dönemdeki en büyük yatırımı olan Grand Belish Otel’in temel atma töreni vardı. İkinci işçi Kurultayın yapıldığı 16-17-18 Eylül 2010’da ise kurultay, sendikamızın öz malı olan tesislerin toplantı salonunda yapılıyordu.
Birincisi 31 Mart 2007’de yapılan işçi Kurultayının ikincisi Emek Politikaları Ne Oluyor? Ne Yapmalı? başlığı altında 16-17-18 Eylül 2010 tarihleri arasında Davutlar-Kuşadası’nda genel merkez yöneticilerimiz, şube başkanları ve 300’ü aşkın kurultay delegesinin katılımı ile gerçekleşti. İkinci İşçi Kurultayı’nın gerçekleştirildiği tesis, aynı zamanda bilinçle, kararlılıkla ve profesyonel bir yönetim anlayışı ile başarılamayacak, üstesinden gelinemeyecek sorunların olmadığını göstermesi açısından oldukça anlamlıdır. Birinci İşçi Kurultayının yapıldığı 31 Mart 2007’de sendikamızın son dönemdeki en büyük yatırımı olan Grand Belish Otel’in temel atma töreni vardı. İkinci işçi Kurultayın yapıldığı 16-17-18 Eylül 2010’da ise kurultay, sendikamızın öz malı olan tesislerin toplantı salonunda yapılıyordu.
İkinci İşçi Kurultayı açılış konuşmasını Sendikamızın Genel Başkanı Nihat Yurdakul yaptı. Yurdakul yaptığı konuşmada, sendika ve örgüt kavramlarının yıllardan beri, toplumun gözü önünde, topluma bir öcü olarak takdim edildiğinin altını çizdi.
Yurdakul, “12 Eylül darbesi, en fazla, çalışanlardan aldı götürdü. 12 Eylül’ün acılarını en fazla, çalışanlar çekti. 12 Eylül darbesinin faturasını en
fazla işçi sınıfı ve emekçi halk ödedi. Bunlar kendiliğinden olan olgular, kendiliğinden gelişen olaylar değil. Bu olaylar küresel sermayenin bilinçli olarak, organize ettiği ve bizlere dayattığı olaylardır” dedi.
Yurdakul “Ülkemizin, ülke insanımızın, emekçilerimizin, çalışanlarımızın ve emekçi halkımızın böyle olumsuzluklarla karşılaşmaması için, bu olumsuzluklara karşı duruş sergileyebilmesi için, olmazsa olmaz kurumlar sendikalardır, sivil toplum örgütleridir, meslek örgütleridir. Sendikalar olarak bir özeleştiri yapmalıyız. Bugüne kadar Türkiye’de sendikalar maalesef bu görevini yerine getiremedi. Şu veya bu sebepten dolayı getiremedi. Bu direnci gösteremedi, işin kolaycılığına kaçtı. Eğer bugüne kadar Türkiye’nin yaşadığı, çalışma hayatının yaşadığı, halkımızın yaşadığı olumsuzluklardan bizler ders çıkartıp, bundan sonra hala dik durmayı öğrenemezsek töhmet altında kalırız. Büyük sorumluluklar altında kalırız” dedi.
Sendikanın bir çıkar grubunun adı olmadığını belirten Yurdakul, “…sendika kim haksızlık yapı yorsa haksızlık yapan babası da olsa, karşısında dik durabilmenin, demokratik refleksini gösterebilmenin, haksızlığa kim uğruyorsa boyuna kilosuna bakmadan rengine bakmadan, diline bakmadan, dinine bakmadan, ırkına mezhebine bakmadan kim haksızlığa uğruyorsa haksızlığa uğrayanın yanında yer almanın adıdır” dedi.
Sendikaların bu hedefleri özümsediği, benimsediği an, bu ülkede yaşadığımız olumsuzlukların birçoğunun üstesinden gelebileceğini belirten Yurdakul, “bu güç bizde var” diyerek devam ettiği konuşmasında, sendikalar tüm bu görevleri yapıyor mu? Yaptı mı? diye sordu. “…maalesef yapmadık, hala da yapmıyoruz, yapmayanlar var. Ancak, Belediye-İş Sendikası olarak kendi hakkımızı da verelim.” diyen Yurdakul, “biz adam gibi mücadele ediyoruz. Biz örgütlü bir toplum istiyoruz. Bunu hem mücadelemizle hem de ürettiğimiz tavırlarla, politikalarla ve çalışmalarla yapmaya çalışıyoruz” dedi.
Yurdakul “Hatırlayın, 1999-2000 yılında dedik ki: Örgütlülük yok oluyor, çalışanların iş güvence sine ihtiyacı var, hak grevine ihtiyacı var, çalışanların demokratik bir çalışma yasasına ihtiyacı var. Türkiye’nin demokratik bir anayasaya ihtiyacı var. Bunları biz söyledik Belediye-İş Sendikası olarak. Bu konularda çalışmalar yaptık. İlgililere ilettik, her konuda ilettik. O dosyaların içinde göreceksiniz, bugün partilerin bile cevap bulamadığı sorulara, Belediye-İş Sendikası olarak cevap arıyoruz ve bulacağız bu cevapları. Ülkede sorunlar nedir, aşılması için ne yapılmalıdır? 6 aydan 8 aydan beri Türkiye’nin en iyi üniversiteleriyle çalışma içindeyiz Belediye-İş Sendikası olarak. Onun için politikalar üretiyoruz. Öyle boş durduğumuz yok. İki yılda bir toplu sözleşme yapıp, 10 puan alıp, bunun arkasına geçip yan gelip yatma anlayışı Belediye-İş Sendikası’nda hiç olmadı, bundan sonra da olmayacak. Ama ne oluyor? Bir sistem dayatılıyor. Bu ülkeyi yönetenler, yönetmeye talip olanlar, akademisyenler eğitimsiz ve örgütsüz bir toplumun, nasıl çağdaş bir ülke olacağını, ekonomik özgürlüğüne kavuşma yollarının olabilirliğini bize bir anlatsın da dinleyelim. Böyle bir şey yok. Olamaz, olma imkânı da yok” dedi.
Bugün ülkemizin en büyük sorununun örgütsüz-lük olduğunu belirten Yurdakul, “Sene 1980. Ülke nüfusu 42 milyon. Sendikalı işçi sayısı 3,5 milyon. Sene 1980. 12 Eylül darbesi ne için yapıldı? Siz bakmayın bugün 12 Eylül üstüne politika kuranlara. Kurabilirler, siyaset yapıyorlar. Bırak yapsınlar. Biz aslını bilelim aslını. 12 Eylül örgütlü toplumu yok etmek için yapıldı. Şimdi 72 milyonuz. Sendikalı, örgütlü işçi sayısı 735 bin. Nasıl olacak bu? Nasıl çağdaş bir ülke olacağız? Nasıl ekonomik özgürlüğümüze kavuşacağız. Kim söyleyebilir bunu. Söyleyenler var. Doğru mudur bunlar, Mümkün müdür? Ne oldu? Özelleştirmeler aldı başını gitti. 2 milyon insan işsiz oldu. Ocaklar dağıldı. Aileler yok oldu, çocuklar gözyaşı döktü. 10 milyon kayıt dışı var. Vergisi
ödenmiyor, Sigortası yok. Biz şunu söylüyoruz: Örgütlü bir toplum, çağdaş bir ülke; demokrasinin güçlendirilmesi, özgürlüklerin artması buradan geçer. Denetim mekanizmasını örgütlü toplum sağlar. Bu mekanizma çalışmalı. Bunu durdurursan işte bugünkü halimizi arar duruma geliriz” dedi.
Toplumda belli bir kesimin çıkarları gereği örgütlü toplumu istemediğini, bunun gayri ahlaki olduğunu, ancak onların çıkarları açısından anlaşılır olduğunu belirten Yurdakul, “Peki arkadaşlar buna çanak tutanlara ne diyelim? Bunların tetikçiliğini yapanlara ne diyelim? Bunların yağcılığını yapanlara ne diyelim? Hem emek örgütleriyiz deyip, emek örgütlerinin başına geçen, emek örgütlerinin üstünde oturan asalaklara ne diyelim? O kenelere ne diyelim? Ne söyleyelim onlara? Biz bunları anlattığımız zaman bizi farklı mecralara çekiyorlar. Üzerimize saldırıyorlar. Niye? Biz taşeronlaştırmaya karşı çıktığımız için. Türkiye’deki taşeronlaştırma sistemi, köleleştirme sistemi 450 yıl önceki köle düzeni gibi. Arkadaşlar bunları görüyoruz, yaşıyoruz, işin içindeyiz biz. İş buraya doğru gidiyor. Hangi çağda yaşıyoruz? Hangi asırda yaşıyoruz?”
dedi.
Bütün bunlar olabilir mi? Bir sürü yolsuzluklar, haksızlıklar, bir sürü olumsuzluklar hepsi var. Neden böyle diye sorgulayan Yurdakul, “çalışanlar insan gibi, gününden ve yarınından emin, kendini ve
beynini üretime ve hizmete verip, bu ülkeyi kaldırmaya odaklanması gerekirken, bütün gücünü acaba işimde kalabilir miyim? Yarınlarım ne olur? Ailem ne olur diye düşünmekle harcıyor. Bu performansı da düşürüyor. Beni en fazla üzen, bu yanlış adımları, yanlış politikaları destekleyen sendikalardır ve sendikacılardır. Günü kurtaran, kurtarmak için uğraşan sendikacılardır. ” dedi.
Belediye-İş Sendikası kadar performans gösteremeyen, birilerinin eteğine tutunarak, birilerinin talimatıyla sendikacılık yapmaya çalışanlara seslenen Yurdakul, “sendikacılık ve sendikal ilkeler emekçiler tarafından, işçiler tarafından, işçi arkadaşlarımız tarafından kanla yazıldı kanla. Hayatla yazıldı, canla yazıldı bunlar. Bu işler sizin dediğiniz gibi olmuyor. Kahve içerken, gizli odalarda sohbet ederken olmuyor. Bunlar emekle olacak, alın teri ile olacak. Ancak düzelirse böyle düzelecek. Sırtını a’ya, b’ye, dağa dayanarak değil emeğe dayanarak, alın terine dayanarak yapabiliyor musunuz bunu? Gerçek sendikacılık budur” dedi.
Yurdakul, İkinci İşçi Kurultayının; işçi sınıfının sorunlarının çözümünde katkı sunması dileğiyle kurultay katılımcılarına başarılar dileyerek konuşmasını alkışlarla tamamladı.Kurultayın birinci günü, katılımcılarının konuşmalarıyla sona erdi.
Kurultayın ikinci gününde, sendikamız tarafından projelendirilen “Emek Politikaları Ne Oluyor, Ne Yapmalı?” konulu bir çalışma gerçekleştirildi. Çalışmaya, Ankara Üniversitesi’nden Prof. Dr. Gamze Yücesan-Özdemir ,Yrd. Doç. Dr. Serdal Bahçe, Hacettepe Üniversitesi’nden Doç Dr. Ali Murat Özdemir, Orta Doğu Teknik Üniversitesinde Doç. Dr.Ebru Voyvoda ve sendikamız uzmanlarından Mehmet Ali Candan ile İsmail Hakkı Kurt katıldı. Emek Politikaları Ne Oluyor? Ne Yapmalı?
Başlığı altında emek karşıtı politikaları değerlendiren ve bu politikalar karşında çözüm üretmeyi hedefleyen çalışmanın sunumu sendikamız eğitim uzmanı İsmail Hakkı Kurt tarafından yapıldı. İsmail Hakkı Kurt, sendikamızın bu çalışmayla hedefinin sadece itiraz eden, yapılanı eleştiren değil, alternatif politikalar üreterek emeğin sesinin taleplerinin güçlü çıkmasını sağlamak olduğunu belirtti. Sunumun ardından Emek Politikaları Ne Oluyor? Ne Yapmalı? Çalışmasının temeli olan aşağıdaki sorular hakkında İşçi Kurultayına katılımcılarından da çözüm öneri konusunda çalışmaya katkı sunması talep edildi.
1-İşsizliği azaltmak için neler yapılmalıdır? Ücretler azalmadan çalışma saatlerinin azaltılması bir çözüm olabilir mi?
2-İş güvencesinin sağlanması ve işten çıkarmaların durdurulması için neler yapılmalıdır?
3-Adil ve yeterli bir asgari ücret için neler yapılmalıdır?
4- Kayıt-dışı, güvencesiz çalışma nasıl önlenebilir?
5-İşsizlik Fonu’ndan yararlanma ve fonun işleyişi nasıl olmalıdır?
6-Gelir dağılımının adil olabilmesi için hangi politikalar uygulanmalıdır?
7-Sosyal güvenlik ve sağlık sisteminin işleyişi nasıl olmalıdır?
8-Emeklilerin yaşam standartlarının yükseltilmesi için neler yapılmalıdır?
9-Örgütlülüğü ve emeğin temsiliyetini artırmaya yönelik emek politikaları neler olmalıdır?
10-Tüm çalışanların sendikalı olabilmesi için neler yapılmalıdır?
Sorular çerçevesinde katkılar sözlü ve yazılı olarak katılımcılardan alındı. Çalışmaların ardından söz alan İsmail Hakkı Kurt, “6-7 aydır, ekibimiz, Türkiye’de Emek Politikaları Ne oluyor? Ne yapmalı? konusunda bir çalışma yürütüyor. Çalışmanın sonuna yaklaştık. Çalışmamız tamamen alternatif politikalar yaratmak üzerine yoğunlaşmış bir projedir. Problemin ne olduğunun resmini ve fotoğrafını ortaya koymaktan ziyade çözümler ne olacak bunun üzerine yoğunlaşmış bir çalışmadır. Biliyorsunuz Türkiye’deki çalışmaların birçoğu problemin ne olduğunu ortaya koymaya yöneliktir. Çalışma hayatına baktığımızda ilk kaba gözle gördüğümüz şey yasaların zayıflığıdır. Hepiniz yaşayarak görüyorsunuz. Kamunun denetimi çok zayıftır çalışma hayatında. Sigortasız çalışırsın, şikâyet olmadığı sürece müfettiş gelmez. İşçi sınıfı örgütsüzdür. Örgütlülük her geçen gün inanılmaz bir şekilde düşmektedir. 1980’in nüfusuna göre bulunan örgütlü sayısını bugün yakalasak sanırım çok ilerlemiş oluruz. ” dedi. İ. Hakkı Kurt’tan sonra söz alan Doç Dr. Ali Murat Özdemir ise, “en son söyleyeceğimi baştan söyleyeyim: Sermaye böler, emek birleştirir. Hepimiz yaşadığımız ülkeyi, sırt-landığımız ve yeniden ürettiğimiz yaşamı nasıl daha yaşanılır kılarız diye düşünüyoruz, bunun mücadelesini veriyoruz” dedi. Bu çalışmanın içinde bulunmaktan dolayı çok memnun olduğunu belirterek sözü, Orta Doğu Teknik Üniversitesinde Doç. Dr.Ebru Voyvoda’ya verdi. Voyvoda, “Biz bu çalışmaya 6-7 ay önce başladığımızda yeni ne yapabiliriz ki, ortaya yeni ne koyabiliriz ki? Zaten sorunlar ortada, onları tekrarlamaktan başka ne yapabiliriz ki diye açıkçası bir umutsuzluk içindeydim ama bu son 6-7 ay içinde yaşadıklarım gösterdi ki, aslında isteyince, gerekli desteği görünce ve katkı alınca çok şey yapılabiliyor. Şimdi çok daha umutluyum. Bugün burada duyduklarım bizim de bir araya gelip masa başında düşünemediğimiz çok şey olduğunu gösteriyor. Eğer devam eder-seniz, iletişim yollarını koparmazsanız çok memnun oluruz.” dedi.
Son olarak söz alan eğitim uzmanımız Mehmet Ali Candan “Belediye-İş Sendikası senelerdir bir çalışma yürütüyor. Sessiz derinden. Buradaki arkadaşlarımızın çoğunu tanıyoruz. Birim birim, atölye atölye arkadaşlarımızın yanına geliyoruz. Onları işbaşında, çalıştıkları alanda değişik yöneticilerimizle ziyaret ediyoruz. Sorunlarını dinliyoruz ve sorunlarını çözmeye çalışıyoruz. Belediye-İş Sendikası Türkiye’nin çok yaygın, çok değişik, çok renkli duygu ve düşüncelerine sahip, sadece 4 rengi değil 34 rengi 44 rengi barındıran bir sendikası. Biz sendika olarak çok renkliyiz.
Şekil ve düşünce anlamında da bunu görüyoruz. Bu çalışmayla farklı düşünceyi kamuoyuna, siyasi parti temsilcilerine, demokratik kitle örgütlerine aktarabilirsek, sadece karşı çıkan değil somut önerileri getiren bir yapıya dönüşeceğiz.” dedi. Konuşmaların tamamlanmasının ardından İkinci İşçi Kurultayı sonuç bildirgesi kurultay delegelerinin oybirliği ve alkışlarla kabul edildi. Basın yayın organlarında da yer alan Belediye-İş Sendikası İkinci İşçi Kurultayı Sonuç Bildirisini üyelerimizin dikkatine sunuyoruz.
İkinci İşçi Kurultayı Sonuç Bildirisi
Türkiye’nin dört bir tarafından 16-17-18 Eylül 2010 tarihleri arasında Davutlar-Kuşadası Grand Belish Otelde bir araya gelen, Belediye-İş Sendikası İşçi Kurultayı delegeleri Emek Politikaları Ne Oluyor? Ne Yapmalı? başlığı altında ülkemizin ve çalışma hayatımızın temel sorunlarını ele almış, bu toplantıda kararlaştırılan hedeflerini ve amaçlarını aşağıdaki şekilde kamuoyuna iletmeyi uygun bulmuştur.
Kurultayımız, hükümetin “Ulusal İstihdam Stratejisi” adı altında gündeme getirdiği; güvenceli esneklik, esnek çalışma modelleri, bölgesel asgari ücret, geçici iş ilişkisi ve kıdem tazminatının fona devri gibi önerilerin, çalışanların kazanılmış sosyal hak ve özgürlüklerini ortadan kaldırılmayı hedeflediğini değerlendirmektedir. Kurultayımız, krizin faturasını emekçilere çıkarmaya çalışan iktidara, bu ülkenin asıl sahiplerinin işçiler ve emekçiler olduğunu bir kez daha hatırlatır.
Kurultayımız, çalışma hakkı başta olmak üzere, iş güvencesi, sağlık, eğitim, örgütlenme, siyaset
yapma hakkının güvenceye alınmasını, sendikal hak ve özgürlüklerden herhangi bir kısıtlamaya gidilmemesini talep eder.
Sendikamızın yıllardır mücadelesini verdiği alanlardan biri de örgütsüz, güvencesiz ve esnek işgücü elde etmek için kullanılan taşeron sistemidir. Kurultayımız, esnek çalışmanın, taşeronlaştırmanın yasaklanması için sendikalar ve emek güçlerinin birlikte mücadele etmesi gerektiğine inanmaktadır. Sendikamız bu süreçte üzerine düşen sorumlulukları yerine getirmekte kararlıdır.
Kurultayımız, sendikal örgütlenmenin güçlü olmadığı, toplu pazarlık haklarının kullanılamadığı bir ülkenin eşitsizlikler, yolsuzluklar ve yoksulluklar ülkesi olduğunu değerlendirmektedir. Kurultayımız, iş güvencesi ve hak grevi mücadelesinin aynı zamanda örgütlü, çağdaş bir toplum yaratma mücadelesi olduğunun bilincindedir. Çağdaş bir ülke olmak ve ekonomik özgürlüğe kavuşabilmek örgütlü ve eğitimli bir toplumla mümkündür. Kurultayımız, örgütlenmenin önündeki tüm engellerin kaldırılmasını talep eder.
Kurultayımız, belediye işçilerinin demokratik ve yasal hakkı olan, serbestçe sendika seçme hakkını; siyasi baskı, tehdit, yalan vaat ve rüşvet gibi sendikal ahlakla hiçbir şekilde bağdaşmayan yöntemlerle ortadan kaldırmaya çalışanları şiddetle protesto eder, bu süreçte tüm baskı ve dayatmalara karşın, onurla gururla sendikalarına sahip çıkan işçi arkadaşlarımızı dayanışma bilinciyle selamlar.
Türkiye’de işsizlik konjonktürel değil yapısaldır. Uygulanan liberal ekonomik politikalar ekonomik büyümeye rağmen insana yakışır yeni ve yeterli istih dam yaratamamaktadır. Kurultayımız, büyümede paylaşımı ön planda tutan, daha çok istihdam, sosyal katılım ve eşitlik yaratacak ekonomik politikaların uygulanması gerektiğine inanmaktadır.
Kurultayımız, toplumsal gerginlikleri ve şiddeti azaltmanın, toplumsal barışı tesis etmenin yolunun demokrasiyi güçlendirmekten geçtiğine inanmaktadır.
Kurultayımız, işkolunda tek sendika, ülkede tek konfederasyon talebini bir kez daha vurgularken tüm sendika ve konfederasyonları “önkoşul olmadan birleşme”yi gündemlerine almaya davet eder.
Kurultayımız, işçisiyle, işsiziyle, emeklisiyle, kadın erkek tüm emekçilerle ortak mücadele yollarının bulunularak, siyasete müdahil olunmasını ve üyelerimizin siyaset yapma tarzının emekçiler lehine değişmesi için elinden gelen her şeyi yapacağını bir kez daha beyan eder.
Sendikamız yeni bir anayasa talebini dillendiren, yıllar önce alternatif önerilerle bu isteğini kamuoyu ile paylaşan kurumdur. Darbe döneminin ürünü olan ve neredeyse bütün maddeleriyle emekçileri baskı altında tutmak için düzenlenmiş Anayasa’nın yıllardır yapılan düzenlemelerle bir çok maddesi değişmiş ancak emek karşıtı ruhu değişmemiştir. Kurultayımız; ülkemiz çağdaş, demokratik, özgürlükçü ve sosyal bir Anayasa’ya kavuşuncaya kadar; uyarı, öneri ve mücadelesini sürdürmekte, diğer emek örgütleriyle ortak hareket etmekte kararlıdır.
Üyelerimize ve kamuoyuna saygıyla duyurulur.
Yorumlar
Yorum Gönder