Kayıtlar

Makale Ve Köşe Yazıları etiketine sahip yayınlar gösteriliyor

Sendikacılığı Bitirme Kararını Kendileri Verdiler /Ali Tezel

SENDİKACILIĞI BİTİRME KARARINI KENDİLERİ VERDİLER Sendika ağaları, yeni Sendikalar ve Toplu İş Sözleşme, Kanun Tasarısı olan Toplu İş İlişkileri Yasa Tasarısı'ndaki ülke barajının sıfır olmasına engel olup en az yüzde 3 olmasını istediler. Kendilerine rakip sendika olmasını, kurulmasını engellediler. Ülkemizde 2012 yılında hiç toplu sözleşme imzalanmadı, zira ortada yasal boşluk var. Bu sebeple bir an önce TBMM'de gündeme girme sırasını bekleyen "Toplu İş İlişkileri Yasa Tasarısı", sendikaların Türkiye barajı konusunda anlaşamaması sebebiyle yasalaşamamıştı. Şimdi, mevcut sendikalar anlaşıp "Ülke barajı yüzde 3 olsun" demişler. Örgütlenmenin önüne en büyük taşı mevcut sendika ağaları koymuşlar. Sadece kendileri olsun, başka sendika olmasın, sadece kendileri sendika yönetsin, başkaları yönetmesin istemişler. SENDİKALI İŞÇİ SAYIMIZ YÜZDE 5  Halen 2821 sayılı Sendikalar Kanunu ile sendikalaşabiliyoruz (bazen de sendikalaşamıyoruz). İşçi ve işveren

Can Dündar: Geleceğimiz Üzerinde Kanlı Bir Oyun Oynanıyor

Can Dündar: Geleceğimiz üzerinde kanlı bir oyun oynanıyor  Can Dündar bugünkü köşesinde Amerika’nın oyununu yazdı. Washington'da önemli bir düşünce kuruluşunun Suriye ile ilgili düzenlenen savaş oyunu ortaya çıkmıştı. Bu oyuna göre, Türkiye'yi Suriye'ye askeri müdahaleye zorlamak için bazı illerde bombalar patlatılacaktı. Bu illerden biri de Gaziantep'ti. Milliyet gazetesi yazarı Can Dündar köşesinde bu iddiayı ele aldı ve "Bu sadece bir oyun" diyen Amerika'nın bu konudaki önemli bir sicilini aktardı. Dündar, 1 Mart tezkeresine karşı çıkan generallerin bugün Silivri'de yargılandığına dikkat çekerek, "İronik bir şekilde bir kısmının suçu, harp oyunu oynamak" dedi. İşte Dündar'ın o yazısı: Bizimle oynuyorlar. Oyun, çocuk dünyasında gerçeğin yansımasıdır. Çocuk, hayatı oyun aracılığıyla algılar, büyüdükçe de oyunda öğrendiğini hayata geçirir. Anlaşılan stratejistler de öyle... Oyunla dünyayı algılıyorlar, sonra da oyunu

12 Eylül Döneminde Bile Sendikalara Böyle Saldırı Olmadı/Yıldırım Koç

12 EYLÜL DÖNEMİNDE BİLE BÖYLE SALDIRI OLMADI /Yıldırım Koç Türk-İş ve Hak-İş yine susuyor. Halbuki, günümüzde toplu pazarlık düzenine yönelik saldırı, 12 Eylül darbesi sonrasındaki cunta döneminde bile yaşanmadı. 12 Eylül darbesi sonrasında toplu sözleşme görüşmeleri durduruldu. Süresi sona eren toplu iş sözleşmeleri, Yüksek Hakem Kurulu tarafından sonuçlandırıldı; düşük de olsa belirli oranlarda zam uygulandı. Sendikalar, 12 Eylül’de örgütlü oldukları işyerlerinde sendika temsilcisi atama va aidat toplama konusunda bir sorun yaşamadı. Günümüzde yaşananlar bundan da kötüdür. Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı, 2012 yılının ilk aylarından itibaren toplu sözleşme yetkilerini vermeyi durdurdu. Anti-demokratik yüzde 10 barajını kaldırmayan hükümet, çalışan işçi sayısı ve sendikaların üye sayısı istatistiklerini yayınlamayarak toplu sözleşme düzenini fiilen askıya aldı. 12 Eylül 1980 darbesinden sonra Yüksek Hakem Kurulu işçilerin alacakları zam miktarını belirliyordu. Gün

Yıldırım Koç Sendikaların İçinde Kavga Olmadığı Sürece Yolsuzluklar Açığa Çıkmıyor

Yıldırım Koç Sendikaların İçinde Kavga Olmadığı Sürece Yolsuzluklar Açığa Çıkmıyor,  işçiler sendikalarda yaşanan yolsuzluklardan haberdar değil, Yıldırım Koç işçiler kötü sendikalara üye olacaklarına hiç sendikaya üye olmasınlar daha iyi. Yıldırım Koç: “Mücadele başlıyor, bu sendikacılardan kurtulmak lazım” Sendika uzmanı ve akademisyen Yıldırım Koç ile sendikacıların yolsuzluklarını anlattığı son kitabı hakkında söyleştik. Büyük bir ekonomik krizin kapıda olduğunu belirten Koç, mevcut sendika yöneticilerinin tutumuyla işçi sınıfı mücadelesinin sürdürülemeyeceğini vurguladı. Miami’de villa, 27 adet daire, 9 adet lüks otomobil ve jeep, oto galerisi… diye sıralanan malvarlıkları listesi… Tekstil fabrikalarına sahip olup da 42 yıl ilgili sendikada yöneticilik yapmak… 150 trilyon gibi büyük miktarlarda açılan yolsuzluk davaları… Bir bürokrata yıllarca açıktan ödenen maaşlar… Hükümetten gelen bir emirle, Bursaspor’u ihya edecek ödemeler… “Artist şampanyalı”, bol sıfırlı pavyon

Kıdem Tazminatı Nasıl Savunulacak

Kıdem tazminatı nasıl savunulacak?  Hükümetin mesajı belli; ya düzenlemeye evet dersiniz ya da işkolu barajı altında yetkisiz kalırsınız. Yani işiniz biter! AKP hükümeti çalışanın kıdem tazminatını iç etmek için bir kez daha düğmeye bastı. İşin rengini iyice belli eden son taslak kıdem tazminatını fona devrederken mevcut uygulamada var olan bazı önemli kazanımları da ortadan kaldırıyor. Taslağa göre işten atılan işçi, artık kıdem tazminatı alamayacak. İşçi yeniden iş buluncaya kadar geçen sürede kullandığı gelirden mahrum kalacak ama daha önemlisi işyerlerinde işçi alma ve atma serbestisi isteyen işverenlerin dileği yerine gelmiş olacak. Dolayısıyla kıdem tazminatının iş güvencesine yaptığı katkı da elimine edilecek. Hakeza askere giden erkek işçinin de, evlenen kadın işçinin de kıdem tazminatını alma hakkı ortadan kaldırılıyor. Şu anda gelir vergisinden muaf olan kıdem tazminatından, taslak yasalaşırsa vergi kesintisi de yapılacak. Kıdem tazminatında işverenin yükünü olabildiğ

Her Eylem İyi Midir / Yıldırım Koç

 HER EYLEM İYİ MİDİR?  15-16 Haziran 1970 eylemlerini değerlendirirken sorulması gereken bir soru da, her eylemin iyi olup olmadığıdır. Emek Platformu 24 Temmuz 1999 günü Kızılay’da çok büyük katılımlı bir miting düzenledi. Ecevit Hükümeti sosyal güvenlik alanında emperyalist güçlerin istekleri doğrultusunda önemli değişiklikler yapmayı amaçlıyordu. Bu konudaki kanun tasarısı TBMM’de genel kurulda görüşülüyordu. 24 Temmuz 1999 Kızılay mitingi, 300 bini aşan katılımcısıyla, bu görüşmeleri durdurdu. Bu eylem başarılıdır. Başarısının bir nedeni, amacına ulaşmış olmasıdır; diğer nedeni ise, Türkiye tarihinde ilk kez farklı siyasal görüş, inanç, etnik köken, hukuki statü, işkolu ve mesleklerden insanların ortak sınıf çıkarları doğrultusunda böylesine kitlesel bir eylem yapmasıdır. 24 Temmuz 1999 mitingi, işçi sınıfının gövde gösterisi oldu. Ancak her eylem gövde gösterisi değildir. Bazı eylemler de zayıflık gösterisi olur. Eylem, iki tarafı kesen kılıçdır. Katılım büyük ve c

Çalışma Bakanlığı Suç İşliyor / Aziz Çelik

Çalışma Bakanlığı suç işliyor   Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı, Ocak ayından bu yana toplu iş sözleşmesi hakkını fiilen askıya almış durumda. Bakanlık altı aydır sendikaların toplu iş sözleşmesi yapmak için yaptıkları yetki başvurularına yanıt vermiyor. Böylece Ocak 2012’den bu yana Türkiye’de toplu iş sözleşmesi hakkı açıkça ihlal edilmektedir. Bakanlığın bu tutumu anayasaya ve 2822 sayılı Toplu İş Sözleşmesi Grev ve Lokavt yasası hükümlerine aykırıdır. Toplu sözleşme hakkı anayasal güvence altındadır ve idari bir işlemle bu hakkın kullanımının engellenmesi anayasa ihlalidir. Bakanlık tam da bunu yapmakta ve 6 aydır anayasanın 53. maddesini ihlal etmektedir. Bakanlığın bu tutumu 2822 sayılı yasaya da aykırıdır. Yasanın 13. maddesine göre bakanlık ilgili sendikanın yetki başvurusu üzerine 6 işgünü içinde sendikanın ilgili işyeri veya işletmede çoğunluğa sahip olup olmadığını bildirmek zorundadır. Bakanlık 6 işgününü yanlış anlamış olmalı. 6 aydır sendikaların yetki talepl

Kıdem Tazminatı Konusundaki Bilgisizlik

KIDEM TAZMİNATI FONU KONUSUNDAKİ BİLGİSİZLİK  Kıdem tazminatı fonuna ilişkin ilk önemli tartışma, 15 Şubat 1954 günü toplanan 2. Çalışma Meclisi’nde gündeme geldi. Ancak kıdem tazminatı fonu mevzuatımıza 1975 yılında girdi. 1475 sayılı İş Kanununda 4.7.1975 gün ve 1927 sayılı Kanunla yapılan değişiklikle şu hüküm getirildi: “İşveren sorumluluğu altında ve sadece yaşlılık, emeklilik, malullük, ölüm ve toptan ödeme hallerine mahsus olmak kaydıyle Devlet veya kanunla kurulu kurumlarda veya % 50 hisseden fazlası Devlete ait bir bankada veya bir kurumda işveren tarafından kıdem tazminatı ile ilgili bir fon tesis edilir. Fon tesisi ile ilgili hususlar kanunla düzenlenir.” Son yıllarda güncelleşmekle birlikte, kıdem tazminatı fonu kanun teklifleri ve tasarılarının sayısı 20’ye yakındır. AKP iktidarları döneminde iki tasarı söz konusudur. Bu konuda yapılan yayınların büyük çoğunluğu, 2004 tasarısına ilişkindir. Halbuki AKP’nin 2008 yılı Mart-Nisan aylarında hazırladığı bir kanu

Emek İçin Grev Meşrudur/ Özgür Muftüoğlu-Evrensel

Emek İçin Grev Meşrudur/ Özgür Muftüoğlu-Evrensel Ekmek için grev meşrudur 12 Eylül 2010 referandumu için oy isterken hükümet, 12 Eylül darbe yasalarından ülkeyi kurtaracaklarını, bu kapsamda memurlara da toplusözleşme hakkı vereceklerini söylüyordu. Bu söyleme karşılık olarak biz de grevsiz toplusözleşme hakkının bir anlamı olmadığını, bunun sadece bir aldatmacadan ibaret olduğunu söylüyorduk. Referandumdan hükümetin vaatlerine “evet” çıktı ve kamu emekçileri için grevsiz toplusözleşme düzenlemesi yapıldı.

Sol Kolu Sakat Yaşıyor Bu Ülke /Can Dündar Birgün

Sol kolu sakat yaşıyor bu ülke!  Can Dündar ‘Aşka Veda’ adlı kitabında aşkın en hakiki yanlarını masaya yatırıyor. Aşkın yıkıcılığına devrimciliğine; tüm engelleri yıkarak gelmesine işaret ediyor. Kendi çağıyla da hesaplaşıyor; gündelik yaşamımızdaki kullan-at kültürünün insan ilişkilerine sirayet ettiğini ilişkilerinde bu düzlemde yozlaştırıldığını söylüyor. Tüm bunları söylerken umut etmenin sarsılmaz güzelliğine değinmeden geçmiyor. Evet, umutsuz bir dünyanın ve algının hâkimiyeti altındayız lakin bu böyle gitmeyecektir diyor. ‘Delikanlım İyi Bak Yıldızlara’ belgeselini anlatırken darağacında üç fidanın bir dönemin apaydınlık kuşağı olduğunu söyleyerek Kaç Kenan kaç evren bu memlekette bilinmez ama çok Deniz vardır diyor. Fazla söze ne hacet, Can Dündar ve zamanın ruhunu masaya yatırdığımız güzelim açıklamaları… Buyurun!

Nedim Şener'in Cezaevinden Çıktıktan Sonra İlk Yazısı Devletin Kağıttan Teröristi

Resim
Devletin Kağıttan Teröristi, Nedim Şener'in İlk Yazısı Devletin Kağıttan Teröristi, Nedim Şener'in Cezaevinden Çıktıktan Sonra İlk Yazısı Devletin Kağıttan Teröristi,  Nedim Şener'in Cezaevinden Çıktıktan Sonra İlk Yazısını Yazdı Devletin Kağıttan Teröristi. Devletin 'kağıttan' teröristi/Nedim Şener  “Bir hata var herhalde” deyip polislerin arasında evden çıktıktan tam 376 gün sonra geri döndüm. Evet bir “hata” vardı, hâlâ var. “Silahlı terör örgütü üyesi” diye tutuklanıp Metris’ten sonra Silivri’ye gönderildiğimizde başefendi Yaşar Bey (İnfaz Koruma Baş Memuru) bize “devletin teröristi” diyordu şaka yollu. O şaka yapıyordu ama devlet A4 kağıdına yazdığı mahkeme kararıyla bizi bir anda “terörist” yapmıştı ciddi ciddi.

Yoksa AKP Kendi Alternatifini Mi Yaratıyor

Yoksa AKP kendi alternatifini mi yaratıyor?  Anayasa Mahkemesi Başkanı Haşim Kılıç’ın yargı bağımsızlığına vurgu yapan konuşması epey yankı yaptı ve iktidar partisinin de tepkisini çekti. Açıkçası Kılıç’ın konuşmasını hayli geç kalmış, Türkiye’nin demokratikleşmesinin önündeki engellerle kıyaslandığında hayli zayıf buldum ancak ülkede etkili bir muhalefet olmayınca bu tür eleştiri ve uyarılar hak ettiklerinden fazla değer kazanabiliyor. Tabii burada medyadaki güçlü Haşim Kılıç lobisinin etkisini de yabana atmamak lazım. Kılıç’ın çıkışını anlamlı kılan onun siyasi iktidara yakın bir isim olması, öyle bilinmesidir. Bu nedenle onun çıkışını, AKP’nin iktidara gelmesinden kısa bir süre sonra dile getirilmeye başlanan “AKP’nin alternatifi ancak AKP içinden çıkar” tespitiyle birlikte değerlendirmek yanlış olmayacaktır. Daha önce Abdüllatif Şener’in bunu denemesi ama kısa süre içinde başarısız olduğunun anlaşılmasıyla bu tespit de sorgulanır oldu. Ancak ben hatanın tespitte değil Şener’de old

İşçi sınıfının mücadele aracı mı burjuvazinin ideolojik aygıtı mı / Özgür Müftüoğlu

İşçi sınıfının mücadele aracı mı burjuvazinin ideolojik aygıtı mı?    TOPLU İŞ İLİŞKİLERİ KANUN TASARISI -3 İşçi sınıfı hareketi, üzerinden artı değer elde etmek üzere emek gücünü metalaştırıp emekçiyi toplumsal bir varlık olarak kabul etmeyen kapitalist üretim sistemine karşı bir isyandır. Kapitalist üretimin yaygınlaştığı 18. yüzyıldan itibaren milyonlarca emekçi yaşamını sefalet içerisinde sürdürmek zorunda kalmış; işsizliğe, güvencesizliğe, uzun çalışma sürelerine, çocuk çalışmasına, kadınların gece çalıştırılmalarına ve son derece düşük ücretlere karşı emekçi kesimlerden tepkiler yükselmeye başlamıştır. Emekçilerin tüm bu sorunların kaynağı olan kapitalist sisteme ve sermaye sınıfına karşı birey olarak mücadele edebilmesi mümkün değildir, dayanışma içerisinde örgütlü bir mücadele yürütmeleri gerekmektedir. İşte sendikalar işçi sınıfının sermaye sınıfına karşı yürüttüğü bu mücadelenin bir aracı olarak ortaya çıkmıştır. Kapitalist toplum düzenine ve egemen sınıf olan sermayeye karş

Ulusal İstihdam Stratejisi Taslağı / Dr. Engin Ünsal

ULUSAL İSTİHDAM STRATEJİSİ TASLAĞI İktidara geldiği 2002 yılından bu yana çalışma güvencesi ve sendika özgürlüğü karşıtı tutumunu açıkça sergilemekten çekinmeyen AKP, Çalışma Bakanlığının 8 Şubat'ta işçi ve işveren konfederasyonlarına gönderdiği Ulusal İstihdam Stratejisi Taslağı ile bu tutumunu nerelere kadar götürmek istediğini çalışma yaşamının sosyal taraflarına bildirmiştir. Özellikle işçi sendikaları bu taslağa karşı eleştirilerini ortaya koymaz ve bu taslağın içeriğinin yaşama geçirilmemesi için eylemler sergilemezse yakın bir gelecekte işçiler için kölelik düzeni ve sendikalar için yok olma süreci başlayacaktır. Taslak temelde işverenlere iç ve dış rekabetin yolunu açmayı ve işsizliği azaltmayı amaçlamakta ama bunu işçilerin ve sendikaların sırtından yapmayı planlamaktadır. Taslağı hazırlayan Çalışma Bakanlığı işverenlerin ancak yüksek işçilik maliyetlerinden kurtulması ile iç ve dış piyasalarda rekabet edebilme becerisini kazanacakları kanısındadır. Bunu gerçekleştirmek i

Ulusal (Ucuz) İstihdam Stratejisi Doç. Aziz Çelik/ Birgün Gazetesi

Ulusal (Ucuz) İstihdam Stratejisi Hükümetin uzun süredir üzerinde çalıştığı Ulusal İstihdam Stratejisi (UİS) Taslağı (2012-2023) adlı belge, şubat ayında taraflara sunuldu. UİS taslak belgesi, AKP hükümetinin temel hedeflerinden biri olan işgücü piyasasının daha da esnekleştirilmesi konusunda vahim adımlar içeriyor. Belge, 2023 yılına kadar çalışma ilişkilerini daha da esnek ve güvencesiz hale getirecek bir stratejinin ayrıntılarına yer veriyor. Bilindiği gibi gerek 61. Hükümet programı gerekse çeşitli bakanların yaklaşım ve açıklamalarındaki ortak iddia, Türkiye'de işgücü piyasasının katı olduğu ve bu katılıktan dolayı istihdamın artmadığı yönündedir. Bu iddia başta Dünya Bankası, IMF ve OECD olmak üzere çok sayıda uluslararası mali kuruluş tarafından da ileri sürülmektedir. Kuşkusuz teşhis yanlış olunca tedavi de yanlış olmaktadır. İşgücü piyasası katı derken kastettikleri, (kısmen varlığını sürdüren) çalışanları koruyucu ve düzenleyici yasa hükümleridir. Örneğin kıdem tazminat

Vicdanın Zamanaşımı Üstüne /Enver Aysever

Vicdanın zamanaşımı üstüne Artık bu maskeli balo bitiyor. Net bir ayrım söz konusu; bir yanda Sivas’ta yananların ülkenin aydın insanları, sanatçıları, canları olduğunu bilen ve düşünenler var. Diğer yanda bu yangının cehennem ateşinden olduğunu düşünen, Allah’a küfreden imansızların hak ettiğini bulduğunu söyleyenler... Bir yanda her Sivas ateşi dediğinizde karşınıza Başbağlar’ı koyan kısasa kısas kafası var, öte yanda adalet arayan, hukukun gereğini yapmadığını düşünen ve kinden, nefretten, intikam duygusundan arınmışlar var. Bu böyle sürer… Artık maskeli balo bitiyor. Çocuklarımızın geleceğine dair, birileri, kapalı kapılar ardında, tüm tarihsel öfkesini kusarak karar alıyor. Başbakan buyuruyor, tarih veriyor, milletin vekili olması gerekenler, o emre itaat ederek, fedai gibi beş dakkada hallediveriyorlar işi. Geleceksiz bir toplum nasıl olunur, dindar ve de kindar gençlik nasıl yaratılır, canlı canlı izliyoruz. Kinini küçücük bebelerden alan bir anlayış bu! Artık maskeli balo bi

Fethullah Gülen 28 Şubat’ta Ne Yaptı

Fethullah Gülen 28 Şubat’ta ne yaptı? ŞUNLARI yaptı: - Ordunun dönemin hükümetinden daha demokrat olduğunu söyledi. - Refah Partisi’nden ayrışmaya çalıştı. - “Ben Erbakan gibi değilim, daha hoşgörülüyüm” mesajı verdi. - En kritik günlerde Erbakan’a “istifa et” çağrısı yaptı. - 28 Şubat’ın egemenleriyle diyalog yollarını aradı. - Bu arada Refahyol hükümeti devrilip yerine yeni hükümet kurulduğunda Zaman gazetesi 9 sütuna “Hayırlı olsun. İşte kardeş kavgasına son verecek hükümet” manşetini attı. Yani? Fethullah Gülen direnmedi. Direnmediği gibi işbirliğine de açık durdu. * Yeni Türkiye’de... - Ortalık 28 Şubat diye inlerken... - Zalimler deşifre edilirken... - Mazlumlar anılarını anlatırken... - Herkeslere “sen 28 Şubat’ta neredeydin” sorusu sorulurken... - Sincan’da tankların geçtiği caddede eylemler yapılırken... - 28 Şubat belgeselleri ekranları kuşatırken... Fethullah Gülen’in 28 Şubat’ta nerede durduğu sorusu hiç sorulmuyor. 28 Şubat’a dair her şeyi açıkça konuş

Yargıtay Yargıç Ve Savcılar Sendikası Yargı-Sen'i Kapattı

Yargı Sen Kapatıldı, Yargıtay Yargıç Ve Savcılar Sendikası, Yargı-Sen'i Kapattı, Yargıtay  Yargı-Sen'i Kapattı,  Yargı-Sen Kapatıldı, Yargıtay Yargıç Ve Savcılar Sendikası, Yargı-Sen'i Kapatıldı, Yargıtay 9. Hukuk Dairesi, 21 Şubat 2011 Tarihlinde Yargıtay Yargıç Ve Savcılar Sendikası, Yargı-Sen'i Kapattı. YARGI(TAY), YARGI SENDİKASINI KAPATTI! Yargıtay 9. Hukuk Dairesi, 21 Şubat 2011 tarihli kararıyla Ankara 15. iş Mahkemesi'nin kararını onayarak Yargıç ve Savcılar Sendikası, Yargı-Sen'i kapattı. Böylece yüksek yargı tarafından kapatılan sendikalara bir yenisi eklenmiş oldu. Yargıtay daha önce de Tüm Emekliler Sendikası, Emekli-Sen'i kapatmıştı. Aralarında Öğrenci Sendikası GençSen'in de olduğu başka sendikalar hakkındaki kapatma davaları ise devam ediyor. GençSen hakkında yerel mahkeme tarafından verilen kapatma kararı Yargıtay aşamasında. Kapatma davaları genellikle yıllar alırken, Yargı-Sen jet hızıyla kapatılan sendika oldu. 20 Ocak 2011'de

İşçi Sınıfı Sağcı Mı Oldu

İŞÇİ SINIFI SAĞCI MI OLDU? Mali sermayenin egemenliği ve emek piyasasında dayatılan büyük değişimler ilave olunca, sol partilerin işçi sınıfıyla kurdukları simgesel aidiyet ilişkisi giderek boşlukta kaldı. Avrupa´da işçi sınıfının çoğunluğu son 20 yılda sağ ve aşırı sağ partilere oy verirken, kendi konumlarını tehdit eden neoliberal politikalara da evet demiş oluyorlardı. Bu, çelişki değil mi? Son 30 yılda bütün gelişmiş ülkelerde gelir dağılımı, ücretliler aleyhine bozuldu. Bazı ülkelerde katma değerden ücretlerin aldığı pay yirmi puan azaldı. Bazılarında düşüş daha sınırlı kaldı. Bu süre zarfında, siyasal iktidardaki değişimlere veya iktisadi konjonktürdeki oynamalara bağlı olarak, emekçiler üretilen değerden aldıkları payı bir dönem biraz artırabildiler ama genellikle bu kısmi telafiyi bile koruyamadılar. Birkaç yıl sonra değişen hükümetler veya yeni bir iktisadi dalga, emeğin GSYİH içindeki payının yeniden gerilemesine yol açtı. Sermaye gelirlerinin payı uzun vadede arttı.  That